Çocukluktan Yetişkinliğe Okuma Serüvenim
1968’li yıllar ilkokula başlama yıllarımdı. Henüz okula başlamadan kısmen okuma ve yazmayı çözmüştüm. İlkokulu bitirinceye kadar beni etkileyen bir hikâye kitabı okuduğumu hatırlamıyorum. Üstelik o tarihlerde babam, ilçede az sayıda “okur” diyebileceğimiz biriydi. Gazete aboneliği olan yirmi kişinin içindeydi. Sonradan “Hülasâtü’l-Beyân” tefsiri olduğunu öğrendiğim on altı ciltlik tefsiri evimize getirmişti. Çok şümullü değilse de evimizde mütevazı bir kitaplık vardı. Günümüzün çocuklarıyla kendi çocukluğumu mukayese ettiğimde -çocuk kitapları açısından- onları çok şanslı görüyorum. Henüz iki yaşını doldurmayan torunum Arif Esad’ın özel kitaplığı var ve onları çok seviyor. Görselliği ön planda, renkli ve eğlenceli kitaplar. Beş yılın tamamında sınıf birincisi olmama rağmen dördüncü ve beşinci sınıfta bile etkisinde kaldığım bir hikâye kitabı hatırlamıyorum.
1973’te ortaokulla birlikte babamın yasakladığı ama yerine de bir şey koyamadığı “Teksas, Tommiks, Kızılmaske, Zagor ve Ret Kit” gibi kitaplarla tanıştım. Babamın yasaklı kitaplarıydı ama anneannem, yaşıtım olan dayımın bu kitapları okumasına izin veriyordu. Adı geçen kitapları okuyabilmek için sık sık anneannemlere giderdim. Çocuk yaşımıza rağmen saatlerce okur, biten kitapları da takas ederdik. Bu kitapların yenilerini almaya herkesin imkânı yoktu, sokak başlarında ikinci el olanları satılır veya kiralanırdı. Favorim “Teksas” isimli resimli hikâye kitabıydı. Kahramanı olan “Çelikbilek” oldukça cesurdu ve yüzlerce yerliyi kısa bir sürede öldürebiliyordu. Yerliler, minyon tipli insanlara benziyordu ama demek ki öldürülmesi gerekiyordu! Beyaz adam öyle istiyordu! O öldürdükçe biz mutlu oluyorduk. Amerika’da yerli deyince hep Kızılderililer akla gelse de onların dışında Eskimo-Aleut halkları vardı. Muhtemelen Çelikbilek daha çok bunları öldürüyordu. Kızılderililerin de öldürülmesi gerekiyordu. İşgalci batılılarla işbirliği yapanlar hariçti tabii.
Sonradan öğrendik ki, Kızılderililer Amerika Kıtası’nın asıl sahipleriymiş ve vatanlarını savunuyorlarmış.
İngilizlerle on altıncı yüzyılda başlayan işgal hareketi diğer Avrupalı ülkeleriyle devam etmiş. O tarihlerde yetmiş beş milyon yerli varken bu gün maalesef beş milyon kadar kalmış. Medeni(! )beyaz insan, onları öldüre öldüre bitirememiş. Ümidim odur ki, Kızılderili torunlarla Afrika’dan getirilerek köleleştirilen siyahilerin torunları er- geç dedelerine yapılan zulmün hesabını soracaklardır, sormalılar da. 2007 yılının Aralık ayında, en önemli Kızılderili kabilelerinden biri olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını ilan ettiler. Bu girişiminin sonuçları henüz kesinleşmemekle birlikte, Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri olarak tarihe geçtiği söylenebilir.
Kitaplara sığmayan zulümleri haklı gösterme misyonu sonraki yıllarda Hollywood sektörüne devredilirken ben de okuma serüvenimin ikinci aşamasına terfi ederek Kemalettin Tuğcu hikâyelerine geçtim. Onları da bir solukta okuyordum ama babam bu kitapları da yasakladı. Beni korumak istiyordu belki ama neden koruduğu hakkında sağlıklı bir bilgisi yoktu. Ömer Seyfettin kitaplarına bir şey demiyordu ama onlar Kemalettin Tuğcu kitapları kadar bana akıcı gelmiyordu.
1976-80 yılları lise yıllarımdı. Babamın Ankara dönüşü getirdiği “Huzur Sokağı” ve “Kıbrıslı” romanlarını okumaya........
© Maarifin Sesi
