Dağcı ve Derviş
Dağa çıkan herkes dağcı olmadığı gibi bir dergâh kapısının önünde duran kimselerin hepsine de derviş denilmez. Malum olduğu üzere derviş kelimesi “kapı önü” anlamına gelmektedirve maharet kapının önünde durmak değil, o duruşun iç ve dış şartlarını yerine getirmektir.
Dağcı dağın eteğinden tutunarak, o eteği kendisine kapı bilir, derviş ise dergâhı önce kendi içine daha sonra da kendi içinden maveraya açılan bir kapı görür.
Kapı, kapattığı bir başka deyişle açıldığı şey için anlamlıdır. Kapının kıymetini kapının arkasındaki belirler. Dervişin kıymetini de önünde durduğu kapı belirler. Zira zahiri olarak Sezai Karakoç’un deyişiyle “her insan bir derviştir.” Her insan neyin önünde ölürcesine duruyorsa onun dervişidir. Önünde durduğu kapı maveraya açılanlar, Allah ve ahiret dervişi, kapısı dünya ile sınırlı olanlar ise dünya dervişidir.
Bir dağcı için dağ metreyle ölçümün ötesinde bir yükseğe açılan kapıdır. Bir derviş için dergâh ise ölçümlerim tümünün eksik kaldığı ölçülmez bir yüceye açılan kapıdır.
Hem dağcı hem de derviş bu yüksek ve yüce için çalar önünde duran kapıyı.
Kapı çalınmadan içerden davet olmaz. Dağ da dergâh da “Gel” ve hatta Ebu Said Hayr’ın deyişiyle “Gel, ne olursan ol yine gel…” der insana.
Dağ kapı, dergâh kapı…
Kadim zamanlardan beri insanların dağlarda nişler oyarak kapı şekli vermesinin üzerinde iyice düşünmek lazım işte bu yüzden. Acaba arkası ve........
© Maarifin Sesi
