Bilimin Gölgesinde Unutulan Hakikat
Modern dünya, bilim ve teknolojinin kendinden emin ritmiyle ilerler; bu ritim, büyük ölçüde pozitivizmin bestesiyle düzenlenmiştir. Aydınlanma’dan doğan ve Auguste Comte gibi düşünürlerle sistemleşen bu anlayış, gerçek bilginin yalnızca gözlem ve deneyle doğrulanabileceğini ileri sürer. Metafizik, teoloji, öznel deneyim ve vahiy, “batıl inanç” ya da “anlamsız spekülasyon” olarak dışlanır. Pozitivist için evren, yalnızca ölçülebilir yasalarıyla anlaşılabilen devasa bir makinedir. Oysa bu bakış, insan varlığının temel boyutlarını dışlayarak hakikati daraltıcı bir ufka hapseder.
Modern eğitim bu anlayışı genç zihinlere işler. Bilimsel yöntem tek hakikat yolu olarak sunulur; fizik, kimya, biyoloji kesinliğin ve ilerlemenin sembolü haline gelir. Sorunların İlahi veya kutsal metinlerle değil, veri toplama ve teknolojik müdahalelerle çözüleceği öğretilir. Din ise bireysel teselli sağlayan, fakat toplumsal ve kozmik işleyiş açısından gereksiz görülen bir inanç olarak tasvir edilir. İnsanın ruhu, fıtratı ve Allah’ın üflediği ilahi cevher göz ardı edilerek, varlık........
© Maarifin Sesi
