Kul Hakkı, Kamu Hakkı ve Helalleşmek
İslâm inancına göre, insanların gereğini yerine getirmekle yükümlü oldukları haklar vardır. Bunlar, (hukūkullah) Allah’a ait olan haklar ve (hukuk-ı ibâd) kullara ait ola haklardır. Allah’ın hakları kısaca “Allah’ın emrine saygı ve “Allah’ın yarattıklarına şefkat olarak belirlenmiştir.
Yüce Yaratıcı tarafından dini, dili, ırkı, rengi dünya görüşü ne olursa olsun bütün kullarına başta yaşama hakkı olmak üzere; inancın, aklın, neslin, namusun, korunması, manevi şahsiyetinin, kişilik haklarının ailesine yönelik hakların korunması hakkı, meşru yollardan mülk edinme, emekten doğan haklar ile karşılıklı anlaşmalardan doğan haklar ve adaletin gereği olarak verilmesi gereken haklar tanınmıştır. İnsanların bu haklardan mahrum bırakılması haksızlık ve zulüm; bunu yapanlarda da haksız ve zalim sayılmıştır.
Bunların dışında birde devlet ile bireyler arasında olan haklar vardır ki bunlara kamu hakları denilmiştir. Kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme özgürlüğü, iskân ve seyahat özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve kanaat özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ile toplantı ve yürüyüş hakkı, mülkiyet hakkı, eğitim- öğrenim hakkı, çalışma ve sözleşme, dinlenme, güvenlik, mülk edinme, vatandaşlık hakkı, seçme ve seçilme gibi haklar da kamu hakları olarak ifade edilmiştir.
Kamu hakları, toplumun tamamına sirayet kul hakları olup, birey veya devlet açısından bireysel kul hakkına göre sorumluluk derecesi yüksek, helalleşilmesi mümkün olmayacak derecede ağır yerine getirilmediği takdirde kişiyi hem dünyada hem de ahirette hüsrana sürükleyecek bir emanettir. Kamu malı, kamu maliyesi, devlet yöneticilerinin uhdesine verilmiş bir emanettir. Devlet hazinesine sâhip çıkılması, vergilerin kişilerin mali gücüne göre dağıtılması, yerli yerince kullanılması harcanması, kamu görevlilerinin alımında, görevde yükselmelerinde, zamanın şartlarına göre maaşlarının belirlenmesinde, ödenmesinde adaletin, liyakatin gözetilmesi de birer emanettir.
Nitekim Yüce Rabbimiz, “Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. (Âl-i imrân,161.) buyurmuştur. Peygamberimiz ise; “Kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar. Kim bir işte görevlendirilip yaptığı işin karşılığı bir ücret alıyorsa, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir. (Hadis)
İslam, hak, hakikat, hukuk ve adalet dinidir. İslam’a göre hiçbir yönetici sorumsuz ve sınırsız bir yetkiye sahip değildir. Yöneticilerin işi de adalettir. Hakkın ve halkının durumunu gözetmektir. “Hak” hem sorumluluklarımızı, hem de korumamız gereken değerleri ifade eden bir kavramdır. İdare edilenlerin kimliği, kişiliği, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun; devlet yöneticilerinin her zaman adil, merhametli, Hakka ve halka hesap vermeye hazır, olmaları, insanların hak ve hukukunu titizlikle gözetmeleri, kamu malını kendi çıkarları için kullanmamaları, alçak gönüllü ve mütevazı olmaları, gösteriş, lüks ve israftan kaçınmaları, halka hizmette iyiliği........
© Maarifin Sesi
visit website