Ömer’in Balığı
Ömer henüz on yaşında bir çocuktu. Denize yakın bir yerde evleri vardı. Fırsat buldukça babasıyla birlikte sandallarına biner, balık avlamaya giderlerdi.
Balık avı yasağının kalkmasından bir gün önce, yine babasıyla akşamın ilk saatlerinde sandallarına binip denize açıldılar. Niyetleri balık tutmak değildi, biraz hava almak ve sakin dalgaların sesini dinlemekti.
Ömer sandaldaki oltayı görünce dayanamadı, öylesine denize attı. Babası, balık avlama yasağının henüz kalkmadığını hatırlattı, ama o nazlanarak, bir deneyelim diye ısrar etti. Olta suda iken, gün batmış, daha sonra ay doğmuş ve yakamozlar oluşmuştu. Ortalık çok sakindi ve hafif esen rüzgâr, latif bir his veriyordu.
Bir süre sonra Ömer’in oltası hızla çekilmeye başladı, oltayı toplarken büyük bir balık yakaladığını anlamıştı. Babası da kendisinin balığı çekişini izliyordu. Ömer sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar yakaladığı en büyük balıktı. Baba-oğul çırpınan balığa baktılar, pulları ay ışığında parlıyordu.
Babası çakmağını yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra oğluna baktı. “Onu suya geri bırakman gerekiyor” dedi. “Baba!” diye itiraz etti Ömer üzülerek. “Henüz yasak sona ermedi. Denizde daha çok balık var” dedi babası. Ömer yine “biraz sonra yasak sona erecek, ne fark eder, üstelik balık çok büyük, bir daha böylesini yakalayamayız!” diyerek itiraz etti.
Babası denize bakmasını işaret etti. Denize şöyle bir göz attı. Denizde kendilerinden başka kimse yoktu. Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin balık avladıklarını bilmesinin imkânsız olmasına rağmen, babasının sesinden bu konuda hiçbir taviz vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı denizin karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu. Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi.
Bu olayın üzerinden yıllar geçti. Babasının denize yakın olan evi hâlâ ayakta idi. Ömer de tıpkı babası gibi çocuklarını balık tutmaya götürüyordu. Kaçan balık büyük olur, gerçekten bunca yıl geçmesine rağmen onun gibi büyük bir balık tutmayı başaramamıştı.
Fakat “değerler” konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balık gözünün önüne geliyordu. Babasından öğrendiği gibi, doğru ile yanlış, ilke ile çıkar arasında ince bir çizgi vardı. Ama değerlerin tercih edilmesi ve uygulanması oldukça zordu. Değerlere sahip çıkmak erdemli bir insan ve toplum olmak için şarttı. Ancak daha büyük erdem herkes görüyorken değil, tek başımıza iken, birileri görmediği zaman da doğru olanı yapabilmekti…
Bu öykü yeni çıkan bir kitabın son bölümünde yer alıyor. Öykünün kahramanı Prof. Dr. Ömer Dinçer. Kitabın adı: Devlet ile İnsan Arasında / Hatıralarla Yönetim Ahlakı. Kapı Yayınları Araştırma İnceleme serisinden çıktı.
Balık mitolojik olarak bolluk, bereket ve verimliliği........
© Maarifin Sesi
visit website