Her an mutlu olmak zorunda mıyız?
Son zamanlarda mutluluk ve pozitiflik konusunda neredeyse bir mahalle baskısı hisseder olduk. Endişelenme özgürlüğümüz elimizden alınmış gibi!
“Ah!” demeye bile fırsat bırakmıyorlar adeta. Bir anda “Bak, kötüyü çağırıyorsun! İyi düşün, iyi olsun,” diyerek üzerimize geliyorlar.
Oysa her şeyin fazlası zarar, mutluluğun bile. İnsan, nasıl sevinmek, mutlu olmak, umutlanmak istiyorsa, bazen de hüzünlenmek, en kötüsünü düşünerek kendini hazırlamak veya endişelenmek ihtiyacı duyuyor. Bu duygular insanı insan yapan şeyler; biri olmadan diğeri de olmuyor.
“İyimser olmanın neresi kötü?” diye sorabilirsiniz. Elbette, iyimserlikte bir sorun yok. Ancak her an her şeye pozitif yaklaşıp mutlu olma beklentisi insanı geriyor. Sürekli iyi enerjiyi çağırmalar, evrenden istemeler... Bu, adeta yeni bir din haline geldi! Üstelik bu dinin kuralı, her koşulda pozitif düşünüp mutlu olmak. Olmasanız bile, “mış” gibi yapmak zorundasınız. Üzülseniz de kötü hissetseniz de, evrene kötü mesaj yollamamak adına mutlu taklidi yapmak aksi takdirde başınıza gelen her olumsuzluğun sorumluluğunu üstlenmek zorunda bırakılıyorsunuz.
Eskiden, “Çok gülme, başına bir şey gelir,” derlerdi; mutluluğu adeta yasaklarlardı. Şimdi ise tam tersi; sizi mutluluğa zorlayan bir baskı altındasınız.
Asırlar boyunca insanlar bu sorunun cevabını aramış, mutluluğun ne olduğunu anlamaya çalışmış ve mutlu olmanın yollarını bulmaya çabalamıştır. Mutluluğun tanımı, eski çağlardan günümüze kadar farklı biçimlerde yapılmış, her dönemde farklı anlamlar kazanmıştır.
Özellikle felsefe, mutluluk konusunu derinlemesine ele almış ve bu alanda önemli tartışmalar yürütmüştür. Pek çok filozof,........
© Korkusuz
visit website