Sistemin yargısal denetimi
Metin Feyzioğlu, hukukçu olduğu dönemlerde hukuk fakültesindeki ilk yıl anılarından birisi olarak anlatmıştı. Siyasal sistemlerde hükümetlerin kuruluş yöntemleri konusu anlatırken hoca İngiltere örneği vererek “Seçimlerden birinci çıkan partiye kraliçe hükümeti kurma görevini verir” demiş. Arka sıralardan bir itiraz sesi yükselmiş: “Ya vermezse?”
Hoca hemen yanıtlamış, “O soru burada var, orada yok.” Şahane bir hukuk ve demokrasi dersi.
Süleyman Demirel pek çok tartışmalı konuda ceketindeki çakmak cebinde taşıdığı anayasayı çıkararak, “Ben demiyom, anayasa diyor” diye dile getirdiği düşüncenin tartışılmasının önüne geçerdi. Bunlar çok kıymetli örnekler.
Ülkede lime lime dökülen bir yargı alanı var. Bu alanın da hukuk ile uzaktan yakından ilgisi yok. Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımayan Yargıtay dairesi, ağır ceza mahkemesi gördük, hem de anayasa hükmünün çok açık olmasına karşın. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da tanımayan bir yargı sistemimiz var. Ve bu, memlekette ilk kez yaşanmıyor.
Pazar günkü yazımda yakın tarihten örneklerle devlet ve iktidar yargısını anlatmıştım. Yani politik birer araç haline getirilen ve hiçbir zaman bağımsız olmayan yargıyı.
Ne ilginç ki yargı hiyerarşisinde ya da hukuksal yorumlarda yaşanan tartışmaların tamamı AKP dönemine aittir. Mesela Can Atalay’dan önce de Ergenekon davasından tutuklanan ve seçilmiş milletvekillerini uzun süre tartıştık. TBMM’deki 367 oy sayısı da başka bir anaysa tartışmasıydı.
Anayasa’nın oluşturduğu devletin yargısal denetlenmesine ilişkin bir şablon mevcuttur.
TBMM’yi yasama faaliyetleri açısından, çıkarılan yasa ya da kararların anayasaya uygun olup........
© Kısa Dalga
