menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kara kutu, sabun ve tuğla

10 0
latest

Bir dönemin aktörü Mehmet Ağar 33 yıl sonra ilk kez Umut Davası’nda tanık kürsüsündeydi. “Duvar da çekerim, tuğla da” dedi. Ama sözleri yine sabun gibi kaydı. Kara kutuların gerçeği sakladığı yerde, öncelikle arşiv ardından gazetecilik tek çıkar yol olarak kalıyor.

Malum, Mehmet Ağar yıllardır devletin “kara kutusu” olarak bilinir. Kara kutunun görevi, uçak düştüğünde gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bizdeki kara kutular ise tam tersine, devletin her çarpışmasında gerçeği karanlığa gömen bir işlev görür. Kaç tane kara kutu vardır bu ülkede? Onu sanırım kimse kesin olarak söyleyemez.

33 yıl sonra, Ağar ilk kez Umut Davası’na Mahkeme Heyeti’nin onayladığı talebimiz üzerine tanık kürsüsündeydi. Duruşmaya İstanbul Anadolu Adliyesi’nden SEGBİS ekranından bağlandı. Malum daha önce birçok duruşmaya sanık ya da tanık olarak gelmemişti veya zorla getirilme kararı çıkmıştı. Bir önceki duruşmada tebligat eline ulaşmamıştı. Bu sefer tebligatı elinde, SEGBİS ekranındaydı. Açıkçası beklemiyorduk. Dostlarıma, “yanında olalım dediklerinde” dediklerinde, “nasılsa gelmez yorulmayın” demiştim. Ama geldi. Belki kendi hikâyesini yeniden yazmak için, belki başka dengeler için.

Mahkeme Başkanı, hepimizin bildiği o cümleyi gündeme getirdi: “Tuğlayı çekersem duvar yıkılır.”

İlk cümlesi muhtemelen güçlü görünmek için seçilmişti: “Duvar da çekerim, tuğla da çekerim. Ölümü göze almış bir insanım. Cinayetlerin çözülmesi devlet için de bir şeref olurdu.”

Bu sözlerinin tamamıyla yanlış anlaşıldığını söyleyen Ağar, şöyle söyledi: "Meskûn olay sırasında ben Erzurum Valisi'ydim, Emniyet Genel Müdürü değildim. Fevkalade üzüntü duydum. Güldal Hanım da bilirler, kendisi Mülkiye’den sınıf arkadaşımdı. Ankara Emniyet Müdürü olduğum dönemde müşterek bir dostumuz vasıtasıyla tanıdığımız rahmetli Uğur Bey'in evine zaman zaman gidip gelirdim, görüşürdük kendisiyle. Hatta o dönemlerde kendisinin istememesine rağmen bazı kritik dönemlerde koruma ekibi de gönderirdim. Ve 2,5 yıl görev dönemimde hiçbir olay da olmadı. Kendisiyle temel meselelerde yaklaşımımız aynıydı. Türkiye'nin tam bağımsızlığından yana, hukuk devletinden yana, teröre tamamıyla karşı, nereden gelirse gelsin her türlü şeye karşı bir müşterekliğimiz vardı.”

Şimdi, bu 2,5 yıllık görev dönemi, kendisinin Ankara Emniyet Müdürlüğü dönemine denk geliyor. 1988 – 1990. Babamın bu korumaların hiçbirini kabul etmediğini not düşeyim. Hatta koruma için gelen polisin evin girişinde silahın emniyeti açık şekilde futbol oynamaya kalkması babamın gözünden kaçmamış ve kuvvetle muhtemelen bu nedenle korumayı geri çevirmişti. Bu benim süreçten çıkarımım.

İfadesi, avucunuza aldığınızda kayıp giden, sıkmaya çalıştığınızda parçalanan, geriye köpüğünden başka bir şey bırakmayan sözler. Çünkü o “duvar”, yıllardır gerçeğin üstüne örüldü; o “tuğla” yıllardır adaletin önüne bırakıldı.

Biz de........

© Kısa Dalga