Zor zamanlar, kitaplara artan güven ve iki yeni güzel öykü kitabı
Zor bir zamanda yaşıyoruz. Bundan çok daha kötü dönemler olmuş elbet. Yahut belki de yarınlar daha zor olacak. Farkındayız bunun ama insan ne de olsa en iyi kendi yaşadığını biliyor. Dünyada, bölgemizde, ülkemizde yaşadıklarımız ve olası gelişmeler pek çoğumuzu umutsuzluğa sürüklüyor.
Umutsuzluğun nedeni yalnızca egemen güçlerin, iktidarların yaptıkları değil. Onlarla mücadele edecek güçlerin dağınıklığı, toplumsal muhalefetinin kuvvetli bir şekilde egemenlerin karşısına dikilemeyişi karamsar ruh halini kronikleştiriyor.
Yaşanan toplumsal çürüme, yoksulluğumuz, yoksunluğumuz ağır bir yük olarak biniyor omuzlarımıza. Çoğumuz, her geçen gün daha da yalnızlaşıyor, kendi kabuklarımıza çekiliyoruz.
Her şeyin kötü gittiğine dair genel kanı son yıllarda iyice yerleşik hale geliyor. Kitleler halinde umutlandığımız zamanlar da olmuyor değil. Son yerel seçimler bunun en yakın örneği. Fakat üzerinden bir yıl bile geçmeden vaziyet ortada.
Memnuniyetsizliğimiz hayatın her alanına dair. “Güzel filmler çekilmiyor.” “Yeni kitaplar eskilerin yerini tutmuyor.” “Güzel roman mı yazılıyor?” “Şiir artık bitti.” “Televizyonda eskiden komik diziler olurdu, artık onlar bile yok.” “Kimse kitap okumuyor.” Buna benzer cümleleri çok fazla duyuyoruz. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Şüphesiz söylenenler tamamen yersiz de değil. Mesela pek çoğumuz her şeyin en kısasını, özet halini okumaya çok alıştık. Uzun bir romanının içine dalıp sürüklenecek zamanımız yok! Son dönemde “Şiir okurum, şiir severim” demenin değil de; şiirle, şiir sevenlerle dalga geçmenin (argoyla) gideri daha çok.
Diğer yandan herhangi bir konuya ne kadar odaklanıyoruz? Gündemleri parmağımızın ucuyla kaydırıp duruyoruz. Hiçbir mesele hak ettiği kadar mesele olamıyor. Pek de mesele edilmemesi gerekenler hakkında uzun uzun konuşabiliyoruz. İnsanlar yüz yüze geldiklerinde (sadece korkudan değil gözlerinin içine bakarak konuşmanın doğası ve adabı gereği) birbirine söylemeyecekleri sözleri sosyal medyada cömertçe sarf edebiliyor. Pek çok insan birden bire küfürlerin, hakaretlerin ortasında bulabiliyor kendini. Sanal bir linç ortamında hayaletlerin saldırısına maruz kalınıyor.
Zorlu hayat kavgasının, ekmek kavgasının yanı sıra, umutsuz ve depresif hallerimizi böylesi bir ortamın da beslediğini düşünüyorum.
Bu durumdan sıkıldıysak, “Dünya, hayat benim gördüğümden ibaret değil,” diyerek gözümüzü, kulağımızı açmak iyi bir adım olabilir. Bir ara klişe haline gelmişti, “Bakış açını değiştir,” denirdi ya, ondan bahsediyorum. Belki o zaman hakkını arayan işçiyi, grevdeki doktoru, geleceği için mücadele eden genci görebiliriz. Belli mi olur, ucundan tutabileceğimiz, içinde yer alabileceğimiz işler........
© Kısa Dalga
