Gezi’den Saraçhane’ye gençliğin dönüşümü
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla birlikte Türkiye’de Saraçhane merkezli geniş kitlesel eylemler başladığında çok sayıda kişi bunları Gezi süreciyle kıyasladı.
Öncelikle, 12 yıl önce yaşanan Gezi’nin bir tekrarı olup olmadığı sorgulandı. Elbette bu sürecin öncelikle bir siyasi parti olan CHP’nin koordinasyonuyla yürümesi, bir siyasi parti ya da lider organizasyonu bulunmayan Gezi’deki yatay örgütlenmeden farklı bir noktaya işaret ediyor. Ayrıca mekânla kurulan ilişki, yani 12 yıl önce Taksim’in 24 saat bir eylem alanı olarak benimsenmesi ile Saraçhane’nin akşamları gidilen ve mekânsal kontrol talebinin bulunmadığı bir alan olması diğer önemli fark olarak not edilmeli.
Elbette son süreci Saraçhane’deki eylemlerle sınırlandırarak çözümlemek mümkün değil. Başta İstanbul ve Ankara’daki öğrenci eylemleri, Türkiye’deki çok sayıda ilde düzenlenen gösterilerle çok daha geniş kapsamlı bir çözümlemeyi gerektiriyor. Özellikle üniversitelilerin örgütlenmesi ve eylemliliği ayrı bir araştırma ve yazı konusu. Saraçhane eylemleri başlamadan sürecin İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yürüyüşüyle başladığı not edilmeli.
Ancak hem Gezi sürecini alanda günlerce takip ettiğim hem de Saraçhane’deki eylem mitinglerini dört gün gözleme olanağım olduğu için bu iki mekan odaklı benzerlikler ve farklılıklara ilişkin bazı “erken” notlar paylaşılabileceğini düşünüyorum. Bunun ötesinde yapılacak akademik çalışmalar elbette çok daha kapsamlı bir çözümleme olanağı sağlayacaktır.
Öncelikle beni böylesi bir yazı üzerine düşünmeye iten, gazeteci Ersin Eroğlu’nun bir tweet paylaşımı oldu. Eroğlu kısaca Gezi’de en önde olan sol/sosyalist grupların varlığına dikkat çekmiş, Saraçhane’deki gençleri ise kendilerini milliyetçi/Atatürkçü olarak tanımlayan hatta “Neo ittihatçı” olarak değerlendirilebilecek ve kendini CHP gençliği olarak da görmeyen eylemciler olarak nitelendirmişti.
Kitlenin büyüklüğü ve çeşitliliğini hesaba katarak böylesi “bütüncül” bir yorum yapma olanağım bulunmasa ve kesin bir sınıflandırmaya temkinli yaklaşılması gerektiğini düşünsem de ileride farklı görüşlerle de zenginleşebilecek bir tartışmanın hem toplumsal hem de........
© Kısa Dalga
