Gazete Duvar ve gazeteciliğin yavaş ölümü
Basın özgürlüğü salt gazetecilerin yürütmesi gereken bir mücadele gibi düşünülüyor. Oysa demokrasinin sağlıklı işlemesi için yurttaşların en önemli ihtiyaçlarından. Toplumun haber alma hakkı önünde sansür ve baskıdan sonraki en büyük engel, medya sisteminin çölleşmesi; yani koca koca kurumlarda çalışan gazetecilere aslında yapmadıkları haberler için para ödenmesi, nitelikli gazeteciliğin yerini sansasyon, yüzeysel ve kulaktan dolma bilgilerle yapılan analiz, üç-beş popüler ismin konuk edildiği klon yayınların ve tribünlere coşku vermeye yarayan amigo-gazeteciliğin alması.
Türkiye’de basın özgürlüğünün sınırları elbette başta iktidar tarafından çiziliyor. Çizginin ötesinde kalanların yolu karakol, cezaevi ya da zorunlu göçe çıkabiliyor. Buradaki kuruluşlar bir avuç isim dışında ne yatırımcı, ne büyük şirket reklamları ne de ışıltılı sponsorluklar bulabiliyor. İş insanları ve markalar korkuyor.
Dijitalleşmeyle birlikte habere ücret ödeme alışkanlığını yitiren okuyucu / izleyiciler de başkalarının fonladığı haberlerde kalite arıyor. Bu, kimi zaman birkaç senelik olanak sunan bir uluslararası sivil toplum kuruluşu, kimi zaman bir belediye ya da siyasi parti olabiliyor. Kimi kendi gündemini dayatıyor, kimi “hoşlandığı” projeleri fonluyor.
İşte bu ortamda denize düşen yılana sarıldı. Ya da aslında başta sarıldıklarını sandıkları Yunus, bir yılana dönüştü. Telefon, bilgisayar ve akıllı telefonlarda internet erişimimizi web tarayıcısı ve arama........
© Kısa Dalga
