Modus Vivendi, Maraş, 3-D ve bir takım tespitler…
Modus Vivendi, Latince bir kelime olup, genel literatürde “yaşam tarzı” ya da “yaşam biçimi” anlamına gelir.
Bu makalede konu edilecek hukuksal anlamında ise karşılığı “Taraflar arasında kalıcı bir çözüm bulunamasa da çatışmayı önlemek için geçici veya pratik bir uzlaşma yolu” şeklindedir.
Kıbrıs sorunu konusuna en az benim kadar kafa patlatan değerli bir abimin iddiasına göre, adada pek yakında bir çeşit uzlaşı yoluna gidilecek ve bu uzlaşı da işte bu Latince kelime üzerinden şekillenecek.
İddiasına göre masada Maraş’ın esas sahiplerine ve BM’nin himayesine devredilmesi karşılığında, 3-D dediğimiz, direkt ticaret, direkt temas ve direkt uçuş formülü var.
İddianın birinci kısmı BM’nin aldığı 550 ve 789 sayılı kararlarının 50 küsur yıllık bir gecikmeyle de olsa yerine getirilmesi anlamına gelir.
İkinci kısmı ise, eğer uygulanırsa, Kıbrıslı Türklerin çok uzun yıllar sonra izolasyonlardan kurtulması demektir. Kuşku yok ki bu tanınma anlamına gelmez.
Fakat buraya kadar yazdıklarımın aslında en az 15 kez müzakere masasına gelen ve hayata geçmeyen “Maraş’a karşılık Ercan’a direkt uçuş” şeklindeki bilindik açılımdan pek farkı yok gibi durmaktadır.
Ancak çok hızlı bir şekilde değişen konjonktür ve adada yaşanan bazı gerçekler durumu başka noktalara getirmiş olabilir.
İşte benim de değerli abimle yaptığım muhabbetler sonrası bazı konular aklıma takıldı ve beni düşünmeye, en sonunda da bu makaleyi yazmaya kadar getirdi.
Bir kere adada yaşanmakta olan bazı son durumlara bakmak zorundayız.
Mesela mülkiyet konusunda yaşanan tehlikeli tırmanış ve karşılıklı atılan adımlara…
Bildiğiniz gibi Rumlar, Kıbrıslı Türk tarafının 2021 sonrası yeniden ortaya attığı iki devletli çözüm tezi sonrası soluğu mahkemede aldı. Bunun sonucunda yapılan tutuklamaları, yaşanan ve yaşanmakta olan şeyleri tekrar etmeme gerek yok.
Bu tehlikeli gidiş, tamamen düzmece bir şekilde, karşılık olarak 5 Kıbrıslı Rum’un casusluk komplosuyla İskele’de tutuklanması sonrası, daha da gergin bir noktaya varmış durumdadır. Son günlerde güney sınır kapılarında yaşananlar ise bu konuya başka bir misillemedir.
Görünüşe bakılırsa Ekim’deki seçimlere giderken milliyetçi cephe oylarını toparlama niyetinde olanların çantasında başka ajandalar da olduğu muhakkaktır.
Öte yandan mülkiyet konusu, federal çözüm müzakerelerinin 6 başlığından birisidir. Çok kişi tarafından en önemli başlık olarak da görülür. Bundan da ötesi, her iki tarafın yaşamını bireysel boyutta en çok etkileyen başlığıdır da.
Bu bakımdan çözülmesi hayati bir anlam taşır. Hiç kuşku yok ki mülkiyet başlığının çözüm yeri mahkemeler değil, çözüm masasıdır. Çünkü konu bireysel değil toplumsal bir meseledir.
Kuzeyden güneye zorla sökülüp atılan iki yüz bin Rum ve yine güneyden göç etmek durumda kalan 75 bin Türk’ün meselesini bireysel olarak........
© Kıbrıs Postası
