Aynı bulut, farklı yağış: Yeni bir eğitim düşüncesi üzerine
Bir eğitim sistemini güçlü kılmak, ancak sağlam temeller üzerine inşa etmekle mümkündür. Bu temeller, rastgele seçilmemeli; insan haklarıyla, bilimsel ilerlemeyle ve toplumsal barışla uyumlu olmalıdır.
İşte bu yüzden, 21. yüzyılın eğitim anlayışı üç temel kavram üzerine oturtulmalıdır: Bilimsellik, Laiklik ve Kapsayıcılık. Bunlar, eğitimi yalnızca teknik değil, ahlaki bir sorumluluk hâline getirir.
Bilimsellik, eğitim sisteminin dayandığı ilk temel taştır. Ezberci değil; sorgulayıcı, veriye dayalı, sürekli yenilenen bir anlayıştır. Bir öğretim yöntemi sadece gelenekten değil, kanıttan, analizden, gözlemden doğmalıdır.
Öğrencilere yalnızca bilgiyi vermek değil, bilgiyi nasıl analiz edeceklerini öğrenebilecekleri ortamları sunmalıyız. Çünkü biz öğretmenler, kimseye doğrudan bir şey öğretemeyiz. Ama onların öğrenmesine katkı koyabilir, zemin hazırlayabiliriz. Biz öğretmenler, bilgiyi aktaran değil; öğrenmeye ortam sunan birer moderatörüz aslında.
Bilimsel bir eğitim; gerçeği bulma yolculuğunda önce soruyu, sonra cevabı yücelten bir yaklaşımdır.
Laik bir eğitim; sadece din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaz. Aynı zamanda hiçbir inancı dayatmayan, hiçbir sembole ya da misyonerliğe yer vermeyen bir sistemdir. Bu anlayışla eğitim veren bir devlet, tüm inançlara eşit mesafede durur ve tarafsızlığını asla kaybetmez.
Çünkü insanların dini olabilir, ama devletin olmaz. Devlet, içerisinde çok çeşitli inançların ve inançsızlıkların barındığı bir topluluğu birleştiren, koruyan, dengeleyen bir üst yapıdır. Laiklik, çocukların özgür düşünebilmesini, kimliklerini baskı altında hissetmeden büyüyebilmesini sağlar.
Laiklik, yalnızca dinle devlet arasındaki sınır değildir; aynı zamanda düşünceyle baskı arasındaki çizgidir. Ve o çizgi çekilmediğinde, özgür düşünce çölleşir.
Kapsayıcılık, yalnızca 'herkese açık olmak' değildir. Aynı zamanda her bir bireyin farklılıklarını tanımak, saygı göstermek ve eğitim hakkını garanti altına almaktır.
Gelişim hızları farklı olanlar, gelişimlerini farklı biçimlerde yaşayanlar, özel gereksinimli bireyler, dil, kültür, sosyal çevre bakımından dezavantajlı çocuklar... Hepsi bu sistemin bir parçası olmalıdır.
Çünkü bir eğitim sistemi yalnızca güçlüleri değil; görülmeyenleri de eğitebiliyorsa anlamlıdır. Kapsayıcı olmayan bir sistem, geleceği sadece bazılarına emanet eder. Ama toplum, tüm çocukların omuzlarında yükselir.
Dünya değişiyor.
Bilgi çağının kapısını çoktan araladık.
Ama artık........
© Kıbrıs Postası
