menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çıkarınız batsın!

4 9
22.10.2024

Bu hafta farklı bir konuya değinmeyi düşünürken, ülkemizde ve Türkiye’deki son gelişmeler nedeniyle yazı maalesef olumsuz olaylar etrafında şekillenmek zorunda kaldı. Geçtiğimiz hafta, bir yanda mecliste yaşanan olaylar devletin itibarını zedeleyip kamu vicdanını yaralarken; diğer yanda Sayın Cumhurbaşkanının New York’ta katıldığı gayriresmî bir akşam yemeği sonrasında, halka yanlış bilgiler aşılayarak federal çözüm üzerinden bir algı operasyonu yürütmeye çalışan, kılavuzunu kaybetmiş bir güruhun yeniden dirilişine tanıklık ettik. İçeride bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’den hem kahredici bir çete haberi geldi hem de siyasette can sıkıcı olaylar yaşandı. Tüm bu gelişmeler, doğal olarak eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal utanca yol açtı.

KKTC Gündemi

Öncelikle mecliste yaşanan gelişmelere bakalım ve konuya girerken şunu da hemen belirtelim: Hiçbir gelişmiş ülkede siyasetçiler bir ideoloji veya kişisel çıkar uğruna, devletin itibarını zedeleyecek ya da partisinin imajına zarar verecek tavırlarda bulunmaz. Bu, her yerde ayıplanır ve ayıplanmalıdır. Fakat bizde ise geçenlerde olduğu gibi, bir bakıyorsunuz kimi şahıslar kibirlerinden dolayı siyaseti adeta bir pazarlama uzmanı gibi kendi menfaati için kullanabiliyor. Olaylar zaman içerisinde öyle bir noktaya geliyor ki bu durum, en çok da bu şahısların durdukları çizginin karşısında duranlara; hatta daha ileriye giderek söylemek gerekirse, içeride ve dışarıda KKTC’nin varlığından rahatsız olanlara yarıyor. Ancak bu zatların gözü o kadar dönmüş olacak ki bu gelişmelerden zerre rahatsızlık duymadan, adeta ergen bireyler gibi davranmaya devam ediyorlar.

Tüm bunlar yaşanırken, tabii insan bu kişilerin asıl ‘kuyruk ağrısına’ sebep olan olaylar için de ‘İyi ki yaşanmış!’ diye düşünmeden edemiyor. Zira bu kişilerin sergilediği tavırlar ve tepkilerden yola çıkarak; bunlara bırakın bu ülkenin ve partilerinin idaresini teslim etmeyi, üç koyun bile emanet edilemeyeceği açıkça anlaşılıyor. Öyle ya, bunların bir devlet adamının sahip olması gereken vasıflardan tamamen yoksun oldukları son hadiselerden ötürü gün gibi ortadır.

Esasen, insanlar haksızlığa uğradıklarında ya da öyle hissettiklerinde elbette bu duruma tepki gösterebilirler. Fakat bu, sırf bu sebeple hükümetin iyi ya da kötü devam eden istikrarını -özellikle kritik bir dönemde– ülkenin selameti pahasına heba etme noktasına gelmemelidir. Aksi takdirde siyasetçilerden beklenilenin aksine, bunun adı sorumsuzluk ve vicdansızlık olur.

Buraya kadar olan kısım her ne kadar kamuoyunu ilgilendirse de aslında sadece UBP’yi bağlar. Ancak mecliste yaşananlar tüm kamuoyunun meselesidir. Sayın Zorlu Töre’yi beğenirsiniz beğenmezsiniz ama bu beyefendiye son haftalarda yapılan haksızlıkların ne vicdanen ne de hukuken bir karşılığı vardır. Kendi partisinden gelen kimi iyi niyetli kimi kötü niyetli yaklaşımları bir kenara bırakacak olursak, son günlerde kamuoyunda Sayın Töre hakkında meclis iç tüzüğü üzerinden o kadar çok bilerek ya da bilmeyerek manipülasyon yapıldı ki, bu duruma şaşırmamak mümkün değil. En azından eleştirilerinde samimi olanlar hiç mi meclisin iç tüzüğüne bakma gereği duymadılar? Meclis başkanı seçimlerinde ilk dört turda salt çoğunluk aranırken, beşinci turda en çok oy alan adayın seçileceği açıkça yazılıdır. Buna göre Sayın Töre’nin beşinci turda başkan seçilmesi kesindi. Bu kadar net bir kural varken ileri geri değerlendirmelerde bulunmak, kaldı ki meclisi savaş alanına çevirmek bir cehalet beyanı değilse de modern vandallıktır. Bu da ne yazık ki üçüncü dünya ülkelerinde olduğu gibi kaos ve karalama kampanyalarından........

© Kıbrıs Postası


Get it on Google Play