Deve sidiği tartışması: Bilim ve ön yargının testi
Kamuoyu bir kaç gündür deve sidiği polemiğiyle çalkalanıyor.
Medya fenomeni tıp doktoru Oytun Erbaş; bir programda dikkat çekici bir açıklamada bulundu:
“Devenin idrarında şifa var, hadiste de geçiyor. Bağışıklığı da çok farklı. Ecnebiler bunu uyguluyor, bizimkiler karşı çıkıyor.”
Ardından, “İç hocam, afiyet olsun; bizim damak zevkimize uygun değil” türünden iğneleyici yorumlar ve hocanın da “şarlatan” ve “hurafeci” çıktığına dair ithamlar…
Bu olay, bundan bir kaç yıl önce televizyonda, deve sidiğinin şifası konusunda, iki medyatik figür, felsefeci Caner Taslaman ile ilahiyatçı Ebubekir Sifil arasında cereyan eden tartışmayı akıllara getirdi.
Taslaman’ın bir kavanoz dolusu açık sarı renkli sıvı, sözde deve sidiği (gerçekte bitki çayı olması da muhtemel) ile ekrana çıktığı program; bir “felsefeci” ile bir “nakilci” arasında cereyan edebilecek prototip bir tartışmanın tüm karakteristik özelliklerini taşıyordu.
Söz konusu tartışmada, ekrana yalnızca “hükümlerin mekanik anlatımı” ile çıkan bir “nakilcinin,” kelimelerle akrobat gibi oynayan, “diyalektik manipülasyon” gücü yüksek Taslaman gibi bir felsefecinin karşısında tutunma şansının olmadığını görmüştük. Sifil’in, kavanoz dolusu “idrar renkli sarı sıvıyı” içmeye davet edilmesiyle uğradığı şaşkınlık ve olayın seyircilerde oluşturduğu dehşet illüzyon etkisi altında münazaranın Taslaman’ın galibiyetiyle sonuçlanmaması mümkün değildi.
Yıllar sonra bu defa “popüler medya sağlık uzmanı” olarak sahneye çıkan Erbaş’ın oldukça hassasiyet taşıyan konuya, önceki tartışmalarda eksik kalan “bilim adamı” sıfatıyla getirdiği yorum ve açıklama; kısa sürede viral bir tartışmanın fitilini ateşlediği gibi, kafalarda oluşturduğu soru işaretleriyle kendisinin “bilim adamı kimliğine” ilişkin yaygın şüphelerin doğmasına yol açtı.
Bilimin habitatı ve müzakere zemini, medya platformları olamaz; hele televizyon ekranları hiç değildir.
Burada, parlak zekâsı, yüksek kavrayışı, hızlı analiz ve anlatım gücüyle kısa sürede kitlelerde popüler bilim merakı uyandırma başarısı gösteren Erbaş gibi “sağlık etkileşimcisi” figürlerin, iki dakikalık anlatımlarındaki küçük bir ifade eksikliğinin veya bağlamı ve sınırları gerektiği gibi çizilmeyen bir hüküm cümlesinin doğurduğu spekülasyonlar nedeniyle acımasız bir medya linçine kurban edilebileceğini gördük.
Aynı zamanda hadis kaynağına dayanan “Deve sidiğinde şifa vardır”önermesinin, “ne kadar sahih olduğunu” kesin olarak bilmiyoruz.
Önerme çerçevesinde dile getirilebilecek geçerli ve muhtemel üç temel yaklaşım var:
-Nakle dayalı, şekilci, mutlakçı ve “lafzı kutsayan” yaklaşım: “Deve sidiğinin şifa olduğu”kaynakta yer aldığına göre; ham haliyle her durumda ve her şartta içilir ve bir çok hastalığa iyi gelir.
-Popüler, tepkisel ve alternatif yorumları reddedici yaklaşım: Deve sidiği, pis, kerih, toksik ve enfekte edici bir maddedir. Şifa olduğuna dair bilgi bütünüyle “hurafe” ve “batıl inançtan” ibarettir. “İnsanda kullanımının herhangi bir yarar sağlayabileceği fikri” tartışma dışıdır.
-Bilim temelli, deney ve gözleme dayalı, analitik yaklaşım: Deve sidiği, diğer tüm idrar sıvıları gibi fiziksel, kimyasal ve biyolojik nitelikte bileşenlere sahip “biyolojik bir çözelti ve süspansiyondan oluşan” kompleks bir materyaldir. Bu nedenle, “deve sidiğinde şifa vardır” önermesini yalın hâliyle ve mutlak anlamda kabul veya reddetmek yerine; insan sağlığına yarar sağlayabilecek........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein