menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Siirt, mız’arda dönen gurbet...

19 35
16.04.2025

‘65 ve ‘66 yıllarında “Eski Siirt” mahallelerinde, Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşuluyordu, daha fazla da Siirt Arapçası denen bir lehçe, o mahallelerin nüfusu da Türklerden, Kürtlerden, Êzidîlerden, Kildanilerden ve Süryânîlerden mürekkepti. Çarşıda, Kürt’ü, Êzidî’yi, Kildani’yi ve Süryânî’yi giysilerinden tanımak mümkündü.”

Siirt etrâfı tepe / Kar yağar sere serpe / Yenile bir yâr sevdim / Hemi güzel hemi körpe / Vay lee vay leee”: Yanlış işitmediniz, hâlâ Siirt’teyiz, aradan altmış yıl geçti ama memûr kesimindeki “Yeni Siirt” ve “Eski Siirt” ayrımını gayet iyi anımsıyorum, örneğin “Yeni Siirt” dâhilinde bizim ikamet ettiğimiz mahallenin inkişâfı ‘50’lerdeymiş, babamdaki ‘49 kayıtlarında Siirt’te on dört mahalle görünüyordu, yanılmıyorsam ‘65’de de pek değişiklik yoktu.

Bana sorarsanız, asıl Siirt eski mahallelerdeydi, merâklıysanız onların isimlerini de 1312-1317 dönemine ait 420 numaralı şer’iyye sicil defterinden çıkarabilirsiniz. Bâbü’l Garb, Bayırzfukak, Havlanî, Ayn Salîb Kasar, Karağol, Meydan, Nazif, Râs, Suveyka, Sûk, Sor-Verras, Şeyh Halef ve Varaz. Bunlardan ‘65 yılına kaçı kalmıştı, tam bilemiyorum. Ancak, “Eski Siirt”, cas denilen harçla inşâ edilmiş kale benzeri evleriyle, memûrînin Siirtinden epeyce farklıydı. Oradaki evler, çabuk sertleşen cas harcının imkânlarından faydalanılarak her türlü taştan yığma olarak inşâ edilmişlerdi, hepsi de yukarıya doğru daralıyordu, kat yükseklikleri fazla, pencereleri küçük ve damlarıysa düzdü.

Bildiğim kadarıyla, cas, şehrin civârından çıkarılan bir taştı, yazın koni şeklinde istif edilerek etrâfı çamurla sıvanırmış. O yığının altına bir ocak açıp, üç gün üç gece odunla yakarlarmış, sonra yanıp kavrulan taşlar tokmaklarla ezilerek hayli yapışkan bir harç malzemesi elde edilirmiş. Biz Siirt’teyken cas ocaklarından hiç görmedim, muhtemelen kapanmışlardı, çünkü cumhuriyet döneminin başlarında Sıhhiye ve Muâvenet-i İçtimâiye Vekâleti insan sağlığına zararlı diye casla inşâyı yasaklamış, ‘48’deyse bakımsızlıktan yıkıldı yıkılacak hâle gelen evlerin sadece tamîrâtına izin çıkmış. Atatürk İlkokulu’ndan öğretmenim Melih Bedük öyle bir evde oturuyordu, ara sıra annemle ona çaya gittiğimizden, Siirt’in eski evlerinin mimarisi az çok aklımda kaldı: Tek merdivenli ve üstü kapalı eşikte karşınıza “Mısraheyn” denilen çift kanatlı bir kapı çıkıyordu, kapıların harika tokmakları aklımdan hiç çıkmadı, o güzellikteki tokmakları bir de ‘80’li yılların başlarında Kayseri’deki metrûk Ermeni mahallelerinde görmüştüm, kapıdan da “Hauş” denilen geniş bir avluya giriliyordu. Avlu geçildikten sonraysa “Behu” denilen bir sundurma bulunuyordu, sundurmaların bir tarafında “Tefeye” denilen ocak, diğer tarafındaysa “İrvi” denilen misâfir ağırlama yeri dikkat çekerdi. Bazı evlerdeyse “Behu” yanında dört beş basamakla inilen bir “Tabok” anımsıyorum, yani kiler benzeri bir mekân. Sundurmadan yirmi kadar basamakla “Çırtak” denilen salona çıkılıyordu, “Çırtak” etrâfındaysa “İlli” denilen odalar vardı. Bu odalar her evde farklı sayıdaydı, meğerse hânenin erkeklerinin sayısında oda açmak Siirt’te âdettenmiş. “Çırtak” girişindeki “İstahya” da sadece erkeklere mahsûsmuş, onlar hamama “Hamamoke” diyorlardı, “Çırtak” dibindeki “Hamamoke” kısmından gelen bıttım sabununun o kesif kokusuysa hâlâ burnumda. Bitmedi, salondan da başka bir merdivenle dama varılıyordu. Damın bir kısmın üstü açıktı, bir kısmının üstüyse “Cemelon” denilen bir çatıyla kaplanmıştı.

‘65 ve ‘66 yıllarında “Eski Siirt” mahallelerinde, Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşuluyordu, daha fazla da Siirt Arapçası denen bir lehçe, o mahallelerin nüfusu da Türklerden, Kürtlerden, Êzidîlerden,........

© Karar