menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şaşkınbakkal’dan Erenköyü’ne doğru...

10 2
05.03.2025

“Semt ismini tren istasyonuna Erenköyü denmesinden dolayı almıştır. Oysa mahal vaktiyle Erenköyü değildi, Sahra-i Cedid’in Telli Kavak mevkiiydi. Erenköyü istasyonunun yeri 1891 yılından sonra değiştirilmiştir.”

Şaşkınbakkal’daki Atlantik, sadece semt-i dildârım Suâdiye’ye taşındığımızda gittiğim ilk sinema değildi, aynı zamanda Kadıköyü yakasının da en sevdiğim sinemasıydı. Kırmızı suni deri koltuklarıyla, iz bırakmayan “Karolüks” vinyl yer karolarıyla, ağır kadife perdesiyle ve biraz pahallıca büfesiyle, Kızıltoprak’taki Kent’in ve Küçükyalı’daki 63’ün yegâne rakibiydi.“Sonsuz Ölüm” (George Roy Hill, 1969), “Aşk Hikâyesi” (Arthur Hiller, 1970), “Cephede Eğlence” (Robert Altman, 1970), “General Patton” (Franklin J. Schaffner, 1970), “Havaalanı” (George Seaton, 1970), “Hayat Bağları” (Claude Sautet, 1970), “Ateş Çemberi” (Jean-Pierre Melville, 1970), “Kanunun Kuvveti” (William Friedkin, 1971), “Fahişe” (Alan J. Pakula, 1971), “Karanlıktan Gelen Adam” (Michael Winner, 1971 ), “Gökler Yanıyor” (Etienne Périer, 1971), “Vahşi Adam” (Richard C. Sarafian, 1971), “Baba” (Francis Ford Coppola, 1972), “42. Hücre” (Richard Fleischer, 1972), “Kabare” (Bob Fosse, 1972), “Aşka Vakit Yok” (Peter Bogdanovich, 1972), “Paris’te Son Tango” (Bernardo Bertolucci, 1972), “Şahane Vurgun” (Buzz Kulik, 1973), “Eti Benim Kemiği Senin” (Claude Zidi, 1976) ve “Hayata Dönüş” (Richard Donner, 1980) gibi harika filmleri hep Atlantik’te seyretmiştim. Atlantik’in çıkış kapısı Kâzım Özalp Sokağı’naydı, oradan yeniden gişe kısmına döner, ters “L” biçimindeki Koşar Çarşısı’nın en ucunda soldaki Yedikardeşler Lokantası’nda mutlaka etli kuru fasulye, pilav ve sütlaç yiyip, hava güzelse, Çınardibi’ne doğru yürürdüm.

Semavi Eyice, ‘58’de yayınlanan bir makalesinde, Bostancı’ya doğru Çatalçeşme ile Caddebostanı’na doğru Çukurçeşme mevkiileri arasında bulunan Kokarpınar-Bolbedros güzergâhında, yani günümüzdeki Şaşkınbakkal-Çınardibi güzergâhı, çok eskiden bir menzil yerinin ve bir namazgâhın bulunduğu kanısındadır.

“Çınardibi’nde bugün evvelce burada bir menzil olduğuna işaret eden hiçbir şey yoktur. Ancak halen yazlık sinema olarak kullanılan düzlükteki hayli yaşlı muhteşem çınar ağacının bir namazgâha ait olduğuna muhakkak nazarı ile bakılabilir. Eski bir haritada burada bir Çoban Çeşmesi’ne de işaret edildiği dikkate alınırsa, burasının bir menzil yeri olması ihtimali daha da kuvvetlenmektedir. Ayrıca bu semtte çok eskiden beri oturanların ifâdelerine göre, çınarın yanında bir çeşme bir de mihrap taşı mevcutmuş. Bu mevkii Vakıflar İdaresi tarafından sinema olarak kiraya verildikten sonra çeşme ve mihrap kayboluyor.”

Üstâdımızın açık olduğunu söylediği yazlık sinema, meşhûr Toros Şenel’in Çiçek Sineması’dır, bugün yok, ‘80 sonrası doğumlular o sinemayı bilmez. Semavi Eyice’ye mukabil Sermet Muhtar Alus oradaki bir namazgâhtan ve çoban çeşmesinden hiç bahsetmiyor. Sadece mahallin 1902 yılında Rumların ve Ermenilerin mesire yeri olduğunu belirtmiştir.

“Bolbedros o vakit de çınarlık, gölgelik. Pazar günleri Üsküdar’daki ve Kadıköyü’ndeki Hıristiyanlarının baş mesiregâhıydı. Kadınlı erkekli, çoluk çocuk Rum ve Ermeni aileleri, nevâlelerini düzerek, faytonlara, talikalara, muhâcir tentelilerine binip erkenden Bolbedros’a damlarlar, ortalık hınca hınç kesilir, ağaçların altı insanla kaynardı. Kimi duzikoyu ve krasiyi, kimi de cermakcuru çeker durur. Bir tarafta kitaralarla........

© Karar