menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Erzincan’da Munzur Dağı ışıl ışıl ışıldar, geyikleri suya düşmüş mışıldar...

12 2
23.04.2025

"Trabzon Caddesi üzerindeki evimize geçtik, bir saat içinde eşyayı indirip ilk sağdaki sokaktaki Ünsallara yemeğe gittik. Bahçe içinde tek katlı bir evdi, meğerse '39'daki Erzincan felaketinden sonra şehir iki kilometre kadar yukarıya taşınınca inşa edilen deprem evlerinden biriymiş."

Siirtliler “Bir varmış bir yokmuş” anlamında “Karra kêfi mê kêfi” derler ya, işte tam da öyle oldu, iki yıldan fazla yaşadığımız Siirt, on dakika içinde Ford kamyonun arkasında yok oldu. Siirt ile Bitlis arası yüklü bir kamyonla iki saattir, ama kar fırtınası yüzünden kamyon buzlanan yolda sürekli kayıp yoldan çıktığından Bitlis’e ancak öğleye doğru varabilmiştik. Bitlis’e gelmeden miydi, yoksa Bitlis’i geçince miydi, maalesef aklımda kalmamış, bir yokuş vardı, kamyon orayı bir türlü tırmanamamıştı, babam inip sağdan soldan topladığı kaya parçalarını ve kalın ağaç dallarını arka tekerlerin altına koyuyorsa da, nâfileydi. Kırk beş dakika kadar geçtiğindeyse, Siirt yönünden devlete ait oksit sarısı renginde ve üstü kapalı bir GAZ 19 kamyonetin göründüğünü anımsıyorum, Hızır gibi yetişmek diye GAZ 19’a denebilirdi, içindekiler de meğerse babamı Eruh köylerinden tanıyorlarmış, hep birlikte kamyona sırt verince, bizim Ford kasasından tencere tava gibi tıngırtılı şeyleri yola saçarak yokuştan çıkabilmişti. Ondan sonrasınaysa düzlük diyeceğim, ancak bu defa da kardan yol kaybolmuştu. Varto’ya kadar dur kalk geldik, orada dehşete kapıldım, çünkü bir yıl önceki deprem Varto’da taş üstünde taş bırakmamıştı. Varto ile Hınıs arasında uyumuşum, Hınıs girişindeki bir bakkalın önünde gözlerimi açtığımdaysa, burnuma Arı marka petibörünün o nefis kokusu gelmişti.

Yolu Siirt’ten geçen herkes orada mutlaka bir şeyler bırakıyor, daha önce yazdım, bir yığın çocukluk anımın dışında Siirt’te kalan kedilerimiz Pamuk ve Fındık var. Siirt’te daha büyük acılar da unutulmaya kalabiliyor, tıpkı Hilmi Yavuz’un “Doğu Şiirleri” gibi ses veren, geçenlerde bana Bener Dortunç ağabeyimiz yazdı, meğerse eniştesi Yarbay Ali Rıza Erkan ‘45 yılında orada şehit düşmüş, seksen yıldır da Siirt’te ebedî uykusundaymış. ‘66’da Botan’da akıntıya kapılarak şehit olan on altı komando erimizden sadece Ramazan Aslan’ın elli altı yıl Siirt topraklarında yattıktan sonra oğlunun çabalarıyla Bolu’nun Tatlar köyüne getirilebildiğini gazetelerden okumuştum, maalesef on altı şehidimizden çoğunun artık mezarları dahi bilinmiyor, onlar çoktan Siirt toprağına karıştılar.

Ağrı-Erzurum şosesine indiğimizde, soğuktan ve açlıktan titriyorduk, bir yerde yemek yiyip, gece yarını az geçe Erzurum’a varabildik, o gece Erzurum’da kaldık, güya sabah erkenden yola çıkıp öğlene kalmadan Erzincan’a ulaşacağız. Mümkün mü! Siirtli kamyon şoförünün aklına Erzurum’un soğuğunda motor suyunun donacağı hiç gelmemiş, oralı şoförlerin yardımıyla motor kısmının altında ateş yakıp sorun giderildiğindeyse iki üç saat kaybetmiştik. Erzurum-Trabzon yolu rahattı, ancak Erzincan sapağından sonra buz kestik, dışarıdaki soğuk en az eksi yirmi beş dereceydi, şehre girdiğimizde Kızılcahamam’dan aile dostumuz Niyazi Ünsal’ı bir otelin önünde, sanırım Beyrut Oteli’ydi, bizi bekler bulduk. Oradan doğruca Trabzon Caddesi üzerindeki evimize geçtik, bir saat içinde eşyâyı indirip, ilk sağdaki sokaktaki Ünsallara yemeğe gittik. Bahçe içinde tek katlı bir evdi, meğerse ‘39’daki Erzincan felâketinden sonra şehir iki kilometre kadar yukarıya taşınınca inşâ edilen deprem evlerinden biriymiş, az ilerisinde de Fırat İlkokulu vardı. Mehbub-Niyazi Ünsal çiftinin oğullarından Sercan yaşıtımdı, Kızılcahamam’da arkadaşlık yapamamıştık ama Sercan ile iki yıl boyunca Erzincan’da gezmediğimiz sokak, Hal mahallindeyse gitmediğimiz maç kalmadı diyebilirim.

Karşı sokağımızın içindeki 27........

© Karar