Fakirin de fakiri!
Geçen hafta bir okurumuz Sümerbank tespitime “Üstat siz fakirden de fakirmişsiniz zamanında” yazmış, haklı mı değil mi bilemiyorum. Bu cevap üzerinden çarpık fakirlik algımıza bir ışık tutmak istiyorum.Ailem doğduğum yıl, yaşımı bile almadan Ankara’ya taşınmış. Artan nüfusu tarım besleyemediği ve bir karış yer için insanlar birbirinin gözünü oyduğu için çareyi gurbete çıkmakta buldukları; kırsalın akın akın büyük şehirlere göç ettiği yıllar.
İnsanlar önce mevsimlik işçi olarak gurbet yollarına dökülürken sonra zamanla ailelerini de yanlarına alıyor. Babam zaten yedi yaşından beri milletin kapısında azap kalmış o da çaresiz gurbete çıkıyor. Köylerden çıkan, okuma yazması olmayan binlerce genç gibi o da inşaatlarda yatıp kalkarak ekmek parası peşinde koşuyor. O inşaat benim bu inşaat benim derken soğuk demirci ustası oluyor.
Sonra annemle eski Türk filmlerindeki bir sahne gibi sırtlarında bir yorgan ve döşek, üç beş parça eşya ile kendilerini Ankara’ya atmışlar. İzbeden kötü Yenidoğan evlerinde bir süre kaldıktan sonra Babam gözünü karartıp, o yıllarda Ankara’yı devletin de desteği ile parsel parsel satan arazi mafyasından bir yer satın alıp bir gecede bir dağın başına bir gecekondu konduruyor. Biz işte o iki göz yerde büyüdük.
Gecekondu derken bugün herkes bu olayı kamu arazilerinin yağmalanması olarak anlatır. Doğrudur, bir yönü ile kamu arazilerinin yağmalanmasıdır bu. Ancak, bu yağma bizzat devlet eli ile palazlanmış çetelerce yapıldı. Devlet insani şartlarını oluşturamadığı köyden kente göçü yan yollardan çözmeye kalktı. Madem konut ihtiyacını karşılayamıyordu öyleyse bir şekilde çarpık da olsa sorun çözülmeli idi. Dahası bu arazi mafyaları geleceğin zenginlerini de türetecekti.
İnşaat sektörü bugünkü bazı sektörler gibi mevsimlik bir işti. İç kesimlerde havaların soğuması ile işler dururdu. Kıyı şeridi ve ılıman........
© Karar
