Klişeler
Türkçe Yazı Atölyesi başlıklı bir ders veriyorum. Mektebe gitmeye okur-yazarlıktan başlanırdı. Haydi okumak neyse de yazma becerisinde ağlanacak hâlimize merhem olur diye düşünüp, planlayıp başlattım. Çok iyi gidiyor da dersi alan az. Çünkü dersi alanlar yazı yazmak zorunda kalıyor. Hem de ders yılı bitene kadar on-on beş sayfa.
Okunabilir, akıcı Türkçe yazmalarını öğretmeye çalışıyorum. Öğretebiliyorum da. Öğrencilerimin ilk hafta yazdıkları metinlerle 8. Haftada ve daha sonrasında yazdıkları arasında dağlar var. Bunu ben ve birlikte dersi verdiğimiz hoca fark ediyoruz. Daha da değerlisi öğrencilerim de fark ediyor. Keyfimize diyecek yok.
Öğrettiklerim arasında klişeden kaçınmak da var. Basından örnek bulmak çok kolay. O kadar çok klişeyle yazan var ki. Yabancı eğitim sistemlerinde klişeden kaçınmak öğretilir. Bizde, benim dersimden başka klişe nedir, neden kötüdür, anlatan bir ders bilmiyorum. Eminim bir yerlerde vardır ama ben rastlamadım.
Hikâyeler klişe olabilir. İfadeler klişe olabilir. Kelimeler klişe olabilir.
Klişe hikâyeleri benim neslim ve benden hemen sonrakiler Yeşilçam filmlerinde bol bol gördü. Güzel fakir kız ve patronun yakışıklı fakat umursamaz oğlu. Veya yakışıklı, aşık, işçi genç ve zengin ve şımarık kız. Sonra bir şeyler olur ve fakir kız, kendi işinin sahibi bir patron olarak sahneye tekrar girer. Veya işçi genç köşeyi dönmüştür, şoförlü Cadillac’ıyla şımarık kıza şöyle bir uğrar. Bunlar aslında Bernard Shaw’un Pygmalion oyunundan türeyen klişelerdir. Bizdeki adıyla “Çiçekçi Kız”. Müzik de varsa “My Fair Lady” olur. Klişe, klişe, klişe…
Klişe ifadeler daha yaygın ve kolay anlaşılır: “Korkutan deprem”........
© Karar
