Karanlıkta bilimin mum ışığı
Gerçeğe nasıl ulaşırsınız? Bu maalesef gayet anlamlı bir soru. İçinde bulunduğumuz bu gerçek sonrası, post-hakikat çağında öyle.
Post-hakikat galiba post-modernitenin arabeski. Post-modernlik de “bilimsel sosyalizm”in. Tam dünyayı kuran saati bulmuşlardı, adını “tarihi maddecilik” koydular. Tez-antitez-sentez ve her şey içinde kendi zıddını taşırdı... Bilimsel sosyalist devlet de kurulmuştu ve rap rap, kesin ve önlenmez adımlarla ilerliyorlardı. Burjuva hâkimiyetinden proleter diktatörlüğüne geçilmiş, refahın yağmur gibi yağdığı komünist topluma geçmek üzereydiler ki alttan taban göçtü, üstten çatı çöktü. Meğer proleter diktatörlüğü sandıkları Stalin’in, Kruçev’in diktatörlüğü imiş ve dünyanın ilk ve tek bilimi kavramış, hayatını bilime göre düzenlemiş ülkesine refahın yağması beklenirken sistem fakru zaruretten çökmüş.
İşte bu acıklı çöküş karşısında Avrupalı eski Marksist kültürden bir ağıt yükseldi: Batsın bu dünya! Tam böyle demediler. Onun yerine post-modernizm dediler.
Kapitalizm yalandı ama sosyalizm de yalandı. Her şey yalandı. “Yalan dünya her şey bomboş/ Yolcu sarhoş, hancı sarhoş.” Tabii böyle ifade etmediler. Onun yerine anlatı dediler. Bütün ideolojiler, bütün inançlar, maddecilik, idealistlik, hepsi ama hepsi birer anlatıydı. Ufak tefek meselelere bulduğumuz açıklamalar da anlatıydı ama sosyalizm, emperyalizm, kapitalizm falan gibi büyük meseleler de büyük anlatıydı, grand-narrative idiler. Hepsi bir bakıma uydurmaydı.
Beşer şaşar. Fikir tarihinde yanılmalar her zaman vardır. Ne yani? Binlerce yıl dünyayı kâinatın merkezi zannetmedik mi? Ay, güneş, yedi........
© Karar
