menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eski libas gibi âşıkın gönlü

36 2
21.09.2025

Daraldığında insanın içi, ne yana dönse bir taş duvara çarpar gibi olur. Söz yetmez, susmak ağır gelir. İşte o anlarda bir ses dokunur kalbimize:
“Eski libas gibi âşıkın gönlü / Söküldükten sonra dikilmez imiş.” Ne bir fazla, ne bir eksik. Bir gönlün sızısı kadar.

Erciyes’ten yükselip yüreğimize inen bu ses Seyrani’nindir. Seyrani… Bu toprakların duyduğu en garip, en yanık seslerden biri. Garipliği, Erciyes’in eteğinden süzülen yalnızlıkla yoğrulmuştur belki. Ama o sesin altında dağlar yanmış, gönül kervanları geçmiş, aşk odları tütmüştür.

Seyrani’nin dünya macerası, Osmanlı’nın iç çekişmelerle yoğrulan son yüzyılında, Kayseri’nin Develi ilçesinde (1800-1866) başlar. Asıl adı Mehmet’tir; ama kader ona başka bir isim yazacaktır.

Bir gece, imam olan babası hastalanınca, sabah namazını........

© Karar