Aşkın iğnesiyle dikilen
Nerede bir evliya kabri varsa, orası Türk toprağıdır. Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir; eğer olsaydı, mutlaka içlerinden ya bir şehit ya bir ulu kişi çıkardı ve halkın gönüllerini kendi kabri üstünde birleştirirdi,” der Erol Güngör.
Yine bir Türk inanışına göre, evliyalar şehirlerin manevi sahibidir. Bir şehri ziyaret ettiğinizde önce evliya kabrini görmeli, onun duasını almalı; şehrin sahibiyle tanıştıktan sonra şehri gezmelisiniz. Şehir, sırlarını ancak o zaman açar size.
İstanbul’daysanız sığınılacak liman Eyüp Sultan’dır.
Ankara’da Hacı Bayram’a, Muhsin Yazıcıoğlu’na koşarsınız.
Erciyes diyarına düşmüşse yolunuz, Seyyid Burhaneddin’le, Cemil Baba’yla nefes alırsınız.
Kayseri’deyim.
Talas’ta, Cemil Baba’nın kabrinin başındayım. Ona dua etmek, duasını almak için. Bu satırları da buradan yazıyorum.
Bilmeyenler için önce Cemil Baba’dan biraz bahsedeyim:
1912’de doğmuş, 1982’de vefat etmiş. 1980’li yıllarda Kayseri’de yaşayan herkes tanırdı onu. Tatlı bir emmi… Ayağında lastik ayakkabılar, bacağında eski bir şalvar, sırtında uzun ve bol bir ceket... Küçük boyacı sandığını hiç yanından ayırmazdı. Sessizdi, dalgındı; herkesle kolay kolay konuşmazdı.
Kiminin gözünde meczup, kiminin gözünde veli idi. Ama halkın büyük çoğunluğu onun bir ermiş olduğuna inanır, büyük saygı gösterirdi. Yalnız Kayseri’den değil, şehir dışından da pek çok seveni vardı. Ona rastlamayı bir şans sayar, dokunmak, konuşmak için fırsat kollarlardı. Cebinden hiç eksik etmediği yüzüklerden, mavi boncuklardan verirdi. Hediye........
© Karar
