Beni Nasıl Seviyorsun
DÜNYAMIZDAN değildi sanki. Başka bir diyardan arzımıza düşmüş gibiydi.
İnsanların sevinçlerini, mutluluklarını, coşkularını, heyecanlarını, umutlarını, hayallerini, özlemlerini, tutkularını, tat alışlarını, zevklerini, acılarını, kederlerini, kırgınlıklarını anlayamıyordu.
En çok da öfkelerini, kızgınlıklarını, kıskançlıklarını, fesada yatkın oluşlarını, bozgunculuk yapmalarını, ithamlarda bulunup yaftalamalarını, ötekileştirmelerini, yaşamlarını bencillik üzerine kurmalarını anlayamıyordu. Bu sebeple derin sessizliklere kaptırıyordu kendisini.
Uzun uzun bakıyor, gözlüyor, irdeliyor, anlam yüklemeye çalışıyordu her davranışa. Onun bu tavrı sosyal yaşamın kıyısında kalmayı getiriyordu ancak görenleri de hayrete düşürmüyor değildi.
Hayatımızı güzelleştiren duyguları ve tersi hislerle hercümerce sebebiyet veren menfi hisleri bilmediğinden olumlu ve olumsuz anlamda etkisizdi.
Bu nedenle onunla şu ya da bu sebeple temas edenler “Melek mi acaba?” diyorlardı.
…
MELEK değildi.
Ama kötü insan anlamına gelecek şeytanlaşmış bir yanı da bulunmuyordu. Nötr idi.
O, sadece gözlüyor ve anlamaya çalışıyordu.
…
RÜZGÂRIN saçlarını dalgalandırmasındaki keyfi bilmiyordu örneğin.
Yüzmek olmasa bile denize ayaklarını sokarak martıların dalış ve kalkışındaki ahenge bir anlam veremiyordu. Yağmurda ıslanmanın ve ardından kızgınlıkla kükreyen bir sobanın üzerinde pişmiş kestane yemenin insana verdiği hazzı hiç tatmamıştı. Üşüyünce hasretini çektiğin yürekle bir olup aynı battaniyenin altına girerek güneşin doğumuna veya gurubuna şahitlik etmeyi hiç deneyimlememişti.
Tavşan kanı çayı cam bardakta yudumlarken donan ellerini onunla ısıtmayı da tabi.
Türk Sanat Musikisinden bir........
© İstiklal
