Kendi mezarını, kozasını ören varlık
Pause tuşuna basılmış, kozasını ören, sığ bir dünya, bakış ve yaşam denilen soğuk, Mekanik, robotik ve dolayısıyla ruhsuz ve duygusuz davranışlar.
Antrenmansız ve yalpalayan hayatlar. Sevgiden, korumadan, sarma, bağra basma ve duygu dolu sözcüklerinin kulaktan yüreğe fısıldandığı hayattan, anne, baba ve çocuk arasında ki duygusal ve güvenlik sözleşmesinden yana mahrum olmuş kimseler ve yaşanmamış yaşantılar.
Yüzleşmekten korkup kaçındığımız, canımızı yakan doğrular. Hezeyanlar, duygusal dürtüler, hedonizmin sınırsızlığı, yaşamın mutlaklığının yanılgısı üzerine kumar masasına yatırılmış değerler manzumesi…
Hayat emaresi olmayan soluk alışlar, ruhunu ve canlılığını yitirmiş ölgün bakışlar ve yaşamak zorunda olduğundan istemsiz istemsiz hayata katılımlar ve tüm bunların tam orta yerinde ölmeksizin bir can veriş…
Yaşamak ve yaşamaya direnmek ne büyük zahmet!
Yaşamın kendisini bir tehdit olarak görmek ve bu tehdit üzerinden ustaca manevralar, Allah ile yapılan evvel ki akitleşmenin bir namus olduğu bilinciyle bir kez daha Yaradana mülteci olmak.
Yaşamanın ön koşulu sevmek ve sevmenin anlam ve önemimi kanıksamış olmanın en bariz ve kut göstergesi, her an ölüme hazır ve ölümünde sevilir olduğunu........
© İstiklal
