Her şehrin bir hafızası bulunur ve o şehri ziyaret edenler hemen farkına varıverir. Kesinlikle taş binaların gölgesinde, caddelerin gürültüsünde ya da meydanların kalabalığında saklı olmayan bir şeydir bu. Belki de o kenti asıl yaşatan; kokusu, sofrası ve mutfağıdır. Ne dersiniz? İşte Bursa da Osmanlı’nın ilk payitahtı, yeşilin en güzel tonuna sahip bir şehir, ipek yolunun incisi bir kent… Ama aynı zamanda bir sofralar şehri. Ve bugün o sofralar, zamana inat, modernliğin en hızlı ritmi içinde bile misafirperverliğin inceliğini kaybetmeden yaşamaya devam ediyor.

Ruhu olan bu kentin bir lezzet markası da “Bursa Kebap Evi”, tam da bu mirasın günümüzdeki temsilcisi. Öyle ki, adını yalnızca bir yemekten değil, bir şehirden, bir kültürden alıyor. “Kebap” kelimesiyle iştahınızı kabartırken, “ev” kelimesiyle sizi o kadim Türk geleneğinin içine buyur ediyor.

Lezzete Davet

Bursa Kebap Evi’nin yetkilileri sağ olsunlar Talip Bayram gelsin lezzetlerimize ve özellikle yaz menümüze baksın diye davet etmişler. Ben de kırmayarak geçtiğimiz günlerde davete icabet kabilinden Bahçeşehir şubesine konuk oldum. Kapısından girer girmez anladım ki burası sıradan bir restoran değil, lezzetlerin merkezi olmuş bir davet mekanı sanki. Ferah, özenli, gösterişsiz ama zarif bir mimari… Yeni yapılmış bir modern mekân değil de kökleri derinlerde olan bir kültürün bugüne uyarlanmış hâli gibi. Belki her şubesi böyle olmayabilir ama ben Bahçeşehir’deki yüksek tavan mimarisine ve tasarımına bayıldım diyebilirim.

Ve tabii ki burada beklentimin çok üstünde o güler yüzlü karşılama… Anadolu’nun kapı önlerinde karşılanan misafirlerine gösterilen sıcaklık gibi burada ilk bakışta yüzünüze çarpıyor.

YAZIN ATEŞİ MANGALDA!

Ve sofraya gelen ilk menü… Yaz aylarının belki de en........

© İstiklal