Hakikat ile Maskeli Küresel Projeler Arasında, Müslümanın İman ve Duruş İmtihanı, Varoluş Mücadelesi
Hak ile bâtılın arasındaki çizginin inceldiği, kavramların ters yüz edildiği, din adına üretilen projelerin hakikatin yerini almaya çalıştığı bir çağdan geçiyoruz. Hakikat savaşında Müslümanın imanı ve duruşu dediğimiz mesele, artık sıradan bir iman ve duruş meselesi değil; nifak ve fitne projeleriyle hakikî imanın kuşatıldığı, Müslüman kimliğin “ılımlılaştırma” adı altında dönüştürülmeye zorlandığı küresel bir imtihan alanıdır.
“Dinler arası diyalog” maskesi altında yürütülen operasyonların hedefi, İslâm’ın hakikatini gölgelemek, Müslümanı hak ile bâtıl arasındaki çizgide tereddüde düşürmektir. Çünkü hak din tek, proje çoktur; bâtıl, hiçbir zaman kendi adına konuşmaz, hep bir maske takar. Bu sebeple Müslümanın varoluş mücadelesi, sadece dış güçlere karşı değil; kırılgan vicdanlara, işgal edilmiş bulanık zihinlere, içeriden esen nifak ve fitne rüzgârlarına karşı da verilen bir mücadeledir. Hakikat nettir, duruş da berrak olmalıdır; aksi hâlde maskeli proje çok, tuzak çok, yanılmak ve aldanmak kolaydır.
"Allah indinde hak din İslâm'dır" (Âl-i İmrân, 19) âyet-i kerimesi, bir inanç beyanından ziyade bir varoluş bildirgesidir. "Hak geldi bâtıl yok oldu" (İsrâ, 81) gerçeği, dünya sahnesinde tecelli ederken, Müslümanlar hangi saftadır? Günümüzde "dinler arası diyalog" ve "ılımlı İslâm" adı altında sunulan projeler, bu kadim hak-bâtıl mücadelesinin modern tezahürleri değil midir?
Kur’ân-ı Kerim, meseleyi, “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır.” âyet-i kerimesi ile bitiriyor: Bu cümlenin içinde, bütün “hak-bâtıl” mücadelesinin özeti vardır. Hak bellidir, bâtıl çoktur; hak tektir, bâtıl şekil değiştirir. Tarih boyunca putlar değişti, isimler değişti, imzalar değişti; fakat hak ile bâtıl arasındaki mücadele hiç değişmedi. Bugün de değişmedi; yalnızca daha diplomatik, daha estetik, daha “proje diline” çevrilmiş halde karşımızda duruyor.
“Medeniyetler ittifakı”, “dinler arası diyalog”, “ılımlı İslâm”, “radikalizme karşı yeni yorumlar” gibi masum görünen başlıkların arka planında, hak ile bâtılın en temel kavgası sürüyor: İslâm ve Müslümanlar, kendi vahiy merkezli hakikî kimliğiyle mi kalacak; yoksa yavaş yavaş sulandırılıp, küresel sistemin hazmedebileceği bir “inanç kültürü”ne mi dönüştürülecek?
Mesele şu: Müslümanlar bu mücadeleyi bir “üst başlık” olarak konuşurken, hayatlarında ne kadar ciddiye alıyorlar? Hak geldiğinde bâtılın yok olacağına iman ediyorlar; ama hakikati temsil eden Müslümanların ne kadarının dili, tavrı, siyaseti, ahlâkı ve yaşayışı bu imana şahitlik ediyor?
Tarih boyunca hak ile bâtıl mücadelesi hep sürmüştür. Endülüs'teki medeniyetler buluşması ile haçlı seferleri arasındaki fark, diyaloğun samimiyetini gösterir. Osmanlı'nın Millet Sistemi, farklı inançları korurken, İslâm'ın üstünlüğünü muhafaza etmiştir. Bugün ise "diyalog" adı altında İslâm'ın aslî hükümlerinden taviz verilmesi istenmektedir.
Dinler arası diyalog projesi, 1965'te II. Vatikan Konsili'nde başlatılmıştır. Maksadı ve hedefi, Hristiyanlık ve İslâm'ı/Müslümanları, "ortak değerler"de buluşturmaktır. Gerçek niyet, "Misyonerliğin modern yöntemi"dir. 2023'te 127 ülkede 2.500'den fazla "diyalog merkezi" aktif hale getirilmiştir.
Ilımlı İslâm projesi, 11 Eylül saldırısı sonrası ABD Dışişleri Bakanlığı strateji belgesi ile oluşturulmuştur. Hedefi, İslâm'ı/Müslümanları, "Amerikan değerleriyle uyumlu" hale getirmektir. Bunun için ayırılan yıllık bütçe, 1.2 milyar dolardır. Bu yönde, 45 Müslüman ülkede "ılımlı din adamı" yetiştirme programları uygulanmıştır.
Verilerle gerçeklere bakıldığında, Pew Research verilerine göre, "diyalog programlarına" katılan Müslüman din adamlarının g'si, 5 yıl içinde, vahye dayalı geleneksel fetvalarından taviz vermiş. UNESCO raporları, İslâmî okullara yapılan Batılı fonların 'unun müfredat değişikliği şartına bağlı olduğunu gösteriyor. Dünya Bankası verileri, "ılımlı İslâm" projelerini destekleyen ülkelerin, ekonomik yardım aldığını ortaya koyuyor.
Bu konuda Müslüman dünyasının zaafları söz konusudur. Birincisi ekonomik bağımlılık. 57 İslâm İşbirliği Teşkilatı üyesinin 43'ü Batı'ya ekonomik bağımlı. IMF kredilerinin x'i "demokratikleşme" ve "din özgürlüğü" şartına bağlı. İkincisi eğitimdeki çöküş. Müslüman ülkelerdeki üniversitelerin sadece %2'si dünya sıralamasında ilk 500'de. Gençlerin e'i Batı üniversitelerinde eğitim almayı tercih ediyor. Üçüncüsü kültürel işgal. Netflix'teki İslâmî içeriklerin 'si Batılı yapım şirketlerince üretiliyor. Gençlerin s'ü "Batılı hayat tarzını" ideal görüyor.
“Dinler arası diyalog” ve “ılımlı İslâm”ı küresel dilden okumak gerekir: Diyalog mu, dönüştürme mi? Elbette farklı din mensuplarının bir araya gelip barış, adâlet, hakikat ve ortak insanî meseleleri konuşmasında bir sakınca yoktur; aksine, haksızlığa ve zulme karşı ortak ses olmak, zulme uğrayanların yanında durmak, Kur’ân-ı Kerim’in........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein