Amerikan Emperyalizminin Gölgesinde Türkiye: 1945’ten Günümüze Ekonomik ve Siyasi Vesayet
Tarih, sermaye ile siyaset arasındaki ilişkilerin ne denli derin izler bıraktığını gözler önüne serer. Türkiye’nin 20. yüzyıl ortalarından itibaren yaşadığı ekonomik ve siyasi dönüşüm, Amerikan emperyalizminin gölgesinde şekillenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılı, bu hikayenin başlangıç noktasıdır. Savaş sonrası dünyada yeni bir düzen kuran Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’yi de Soğuk Savaş’ın bir cephesi olarak kendine bağlamış ve bu ilişki, ülkenin ekonomisini, siyasetini ve toplumsal yapısını derinden etkilemiştir. Tarihsel kayıtlar ve dönemin gazeteleri, bu sürecin nasıl bir esaret yarattığını, Adnan Menderes’in trajik sonunu nasıl hazırladığını, Türkiye’yi Avrupa’nın “manavı” haline getirip sanayileşmesini nasıl engellediğini ve kendine bağlı bir zenginler sınıfı yaratarak siyaseti nasıl dizayn ettiğini açıkça ortaya koyuyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünya yeni bir güç dengesi arayışına girdi. Bu süreçte, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarına karşı koymak amacıyla çeşitli ülkelerde ekonomik ve siyasi nüfuzunu artırma çabasına girişti. Türkiye de bu stratejinin önemli bir parçası olarak hedef alındı.
1947 yılında yürürlüğe giren Marshall Planı, Avrupa’nın savaş sonrası yeniden inşası için tasarlanmıştı. Türkiye, coğrafi konumu ve stratejik önemi nedeniyle bu planın dışında kalmadı. ABD, Türkiye’ye yaptığı ekonomik yardımlarla altyapı projelerini desteklerken, aynı zamanda kendi çıkarlarına hizmet edecek bir sermaye sınıfının oluşumuna da zemin hazırladı.
Bu süreçte, belirli iş çevrelerine verilen karşılıksız krediler ve teşviklerle, Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir ekonomik elit sınıfı ortaya çıktı. Amerikan yardımları, Türkiye’nin sanayileşme çabalarını desteklemekten ziyade, ülkeyi tarım ağırlıklı bir ekonomi olarak tutmayı hedefledi.
Bu strateji, Türkiye’nin Avrupa’nın tarım tedarikçisi konumuna itilmesine ve sanayileşme hamlelerinin gecikmesine neden oldu. Sanayi yatırımları yerine tarımsal projelere ağırlık verilmesi, ülkenin ekonomik bağımsızlığını zayıflattı ve dışa bağımlılığı artırdı. Mesela o dönemlerde Türkiye’den sadece 1 baraj yapmasını isteyen Amerika’ya karşı Menderes tam 26 baraj yaparak Amerika’ya ve Türkiye içindeki hainlerine karşı ilk karşı duruşu sergiledi.
Akşam Gazetesi, 15 Haziran 1954’te şöyle yazmıştı:
“Menderes’ten Tarihi Hamle: Keban’dan Hirfanlı’ya 26 Baraj!”
Ancak bu direniş, ABD’nin tepkisini çekti. CIA raporları (1997’de deşifre edilen belgeler), Menderes’in “bağımsız politikalarının” Washington’da endişe yarattığını gösteriyor. Akşam gazetesinin 1960 tarihli haberleri, ABD’nin Menderes’e artık güvenmediğini ve muhalefeti desteklediğini ima ediyordu.
Tarihsel kayıtlar, darbenin arkasında CIA’nin parmağı olduğunu ve Menderes’in “kendi yolunu çizmeye kalkmasının” bu sonu getirdiğini gösteriyor. Amerikan emperyalizmi, itaat etmeyen liderleri harcamakta tereddüt........
© İstiklal
