Hakikat Sonrası Siyaset
21. yüzyılın ilk çeyreği, insanlık tarihinin bilgiye en kolay erişilen dönemlerinden biri olarak tanımlanıyor. Ancak ironik biçimde bu dönem, aynı zamanda hakikatin en çok sorgulandığı, hatta kasıtlı olarak çarpıtıldığı bir evreye de işaret ediyor. Siyaset, bu çarpıtmanın hem kaynağı hem de mağduru hâline gelmiş durumda. Bu yazıda, günümüz siyasetini şekillendiren temel eğilimlerden biri olan popülizmin siyasal alanı nasıl dönüştürdüğünü ve bu dönüşüm karşısında akademinin —özellikle sosyal bilimler camiasının— ne gibi sorumluluklar taşıdığını tartışmak istiyorum.
Popülizm: Krizden Beslenen Bir Siyasi Stil
Popülizm, akademik literatürde net bir ideoloji olarak değil, daha çok bir siyasi söylem biçimi ya da “stil” olarak tanımlanır. Ernesto Laclau’ya göre popülizm, “halk” ile “elit” arasında keskin bir karşıtlık kurarak meşruiyetini buradan üretir. Popülist liderler, halkın gerçek temsilcisi olduklarını iddia ederken, mevcut kurumları halktan kopuk, yozlaşmış ve elitist olarak betimlerler. Bu durum, yalnızca siyasi söylemi değil, kurumlara olan güveni de sarsar.
Bugün dünya genelinde yükselen sağ ve sol popülist hareketler, bu karşıtlık üzerinden siyaset yapıyor. Türkiye özelinde de uzun yıllardır farklı ideolojik formlarda tezahür eden popülizmin, seçim kazanma stratejisi olmaktan çıkıp siyasetin asli formuna dönüştüğünü söylemek abartı olmayacaktır.
Hakikatin Çöküşü ve Post-Truth Dönemi
Oxford Sözlüğü, 2016 yılında “post-truth” (hakikat ötesi) kavramını yılın kelimesi ilan etti. Bu kavram, duyguların ve kişisel inançların, objektif gerçeklerin önüne geçtiği bir........
© İstiklal
