menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İslam Dünyasına Yönelik Fitne, Fesat Ve Zulmün Hakiki Failleri Kim?

13 0
19.05.2025

Akıl ve vicdan sahibi herkes takdir eder ki, insanlık, tarih boyunca hiçbir vakit günümüzdeki kadar vahşileşmemiş, zulüm bu derece alenileşmemiş ve haksız yere insan öldürmek bu kadar sıradan hale gelmemiştir.

Hususiyle İslam coğrafyasına yönelik, savaş adı altındaki bu katliamlar son derece ürkütücü ve korkutucudur.

Türk Tarih Kurumunun önceki başkanlarından Prof. Dr. Refik Turan’ın açıklamasına göre, 2018 yılı itibariyle sadece son yirmi beş yıl içinde Ortadoğu İslam coğrafyasında öldürülen Müslüman sayısı 12,5 milyon civarındadır. Aradan geçen yedi yıldaki kayıplarımızı da eklediğimizde, bugün itibariyle bu sayı 15 milyondan geri değildir.

Haksız yere insan öldürmenin İslam açısından nasıl bir vehamet olduğu bilinmektedir. Yüce Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yaratmış ve onun haksız yere öldürülmesini katiyetle yasaklamıştır.

Konuyla ilgili belki de en büyük delili teşkil eden ayet, bizzat İsrailoğulları hakkında inmiştir:

“İşte bundan dolayı İsrâiloğulları’na şöyle yazmıştık: “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” (Mâide: 32)

Ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre, bu sapkın kavim vahye muhatap olduğu; insanı yaşatmanın ve öldürmenin ölçüsü kendilerine gayet sarih bir şekilde bildirildiği halde, bu ilahi ikazı dikkate almamış, dahası ona meydan okumaktan da geri durmamıştır.

Bir insanı haksız yere öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi olması, İslam’da insana verilen değerin en üst perdeden göstergesidir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), ahir zaman alameti olarak ilmin kalkması, cehaletin yerleşmesi, amelin eksilmesi, fitnelerin çoğalması gibi pek çok menfi hadisenin yanında “herc”i de saymış, “Herc nedir ey Allah’ın Rasulü?” diye sorulduğunda da “Öldürmektir, öldürmektir!” diye cevap vermiştir.[i]

Ahir zaman şartlarında, akıtılan bu kanın ekseriyetle Müslüman kanı olması, elbette ki bir tesadüf değildir. İşin hikmeti ve takdir-i ilahi ciheti, üzerinde tefekkür edilmesi gereken çok önemli bir boyuttur. Ve fakat bu felaketler zahiri manada “zulüm” şeklinde zuhur etmektedir ve bu zulmü kimlerin işlediği hususu üzerinde de mutlaka çalışılmalıdır. İşte biz de bu ve müteakip birkaç yazımızda bu konu üzerinde duracağız.

Daha ziyade son 60 - 70 yıl içinde, ard arda veya eş zamanlı olarak, sanki bir düğmeye basılmış gibi çıkarılan ve ne hikmetse hep de Ortadoğu’da yaşanan bu savaşların, bir maksada yönelik olarak suni senaryolarla tezgâhlandığı anlaşılmaktadır.

Bu savaşlar nasıl çıkıyor? Kim tarafından çıkarılıyor?

Mesela geçtiğimiz günlerde patlak veren Hindistan Pakistan Savaşına bakalım: Bu savaşın hiç de makul bir sebeple çıkmadığı, provokasyon merkezli olduğu gayet açıktır.

Hindistan, bir terör saldırısında ölenleri bahane ederek, hiçbir inceleme yapmadan, failleri tespit etmeden, komşusu Pakistan’a savaş açtı. Bu, akılla hareket eden bir devletin işi olamaz.

Gelen haberlerden anlaşılmaktadır ki, terör saldırısı denen hadise, çıkmasına daha önceden karar verilen bu savaşın görünürdeki bahanesidir.

Keza geriye dönüp baktığımızda Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim 2023’teki saldırısının da tam bir bahane olarak kullanıldığını görüyoruz. O günden sonra,........

© İstiklal