menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazze Sürgünü / Katliamı Nasıl Önlenir?

5 1
04.03.2025

Trump’ın Gazzelileri sürgün planını değerlendirmeye devam ediyoruz.

Bu yazımızda “ya sürgün ya ölüm” manasına gelen bu planın nasıl önlenebileceğini gündem edeceğiz.

I- Gazze’de Süreç Bundan Sonra Nasıl Gelişir?

Gazze’de on altı - on yedi aydır katliam var. Gazze halkı bu kadar süredir bombaların altında yaşıyor. Hesabı tutulabilen atmış binin üzerinde şehit var. Enkaz altında kalanların sayısını ise tarih hiçbir zaman tespit edemeyecek. Emniyetli hiçbir bölge yok. Açlık, susuzluk ve hastalık kol geziyor. Ve işin tuhaf tarafı, bunların hepsi canlı yayınlarla bütün dünyanın gözü önünde yaşanıyor. Bundan ötesi olamaz denilen her şeyi gölgede bırakacak yeni bir vahşet, kısa bir süre içinde gerçekleşebiliyor.

Şimdilik son nokta, önceki iki yazımızın da konusu olan, Trump’ın 2 milyon nüfuslu bir millet için yaptığı “ya sürgün ya ölüm” açıklaması oldu. “Orada yapacağımız işler var” diyor Trump, sanki Gazze ona babasından miras kalmış ya da parasını bastırıp da almış gibi.

Acaba bundan sonra süreç nasıl seyredecek?

Trump’ın bu iğrenç ve menfur açıklamasını destekleyen hiçbir ülke yok. İsrail ve ABD’deki bazı Siyonistler hariç.

Belli ki Trump Gazze’yi sahipsiz görüyor. Cesaretini Gazze’nin arkasında ciddi bir gücün olmayışından alıyor. Dünyanın tepkisini hiçe sayarak, dahası bütün dünyayı karşısına alarak, emperyalist emellerini tatmin etmek istiyor. Gazze topraklarına karşı iştahı kabardıkça kabarıyor.

Unutmayalım: Trump Gazze’yi İsrail’e teslim etmek için alacak. “Bu konuyu İsrail’le konuşacağız.” diyor. Ve yine Trump Gazze’ye, İsrail’i büyütmek, arz-ı mev’ud hedefine ulaşmasına yardımcı olmak için geliyor. Aldığı bunca tepkiye rağmen geri adım atmak manasında yorumlanabilecek en küçük bir söz söylemedi. Yani Netanyahu tam kafasına göre bir adam bulmuş durumda. “Süper güç” kabul edilen bir devletin bütün imkânları, insanlık değerlerini yok etmek için seferber ediliyor.

Ve Gazze sahipsiz, korumasız.

Bunca güçlü devlet, kurum ve kuruluş; insan hakları, özgürlük ve demokrasi savunucuları, güya dünya barışını temin etmekle görevli BM ve yan kuruluşları, hepsi sanki kepenkleri kapatıp gitmiş gibi. Koca dünya adeta iki diktatöre terk edilmiş durumda.

Eğer bu facia önlenmezse, insanlığın bundan sonra haktan, hukuktan bahsetmeye yüzü olamaz. Dağ kanunu, orman kanunu, terör kanunu, eşkıya kanunu dört bir tarafı sarmış demektir.

Belki de tarih boyunca insanlık hiç bu kadar haktan, adaletten, insanî ve ahlakî değerlerden uzaklaşmamıştı. Kısaca dünya Gazze bağlamında kopkoyu bir karanlığa doğru sürüklenmektedir.

II- İslam Dünyasının ve Türkiye’nin Üstlenmesi Gereken Tarihî Görev

Yeryüzüne her geçen gün biraz daha hâkim olan Siyonist İsrail ve müttefiklerini İslam dünyası dışında durduracak bir güç, bir irade gözükmemektedir. Hak ve adalet adına bir çözüm çıkacaksa, bu mutlaka Türkiye’nin de içinde olduğu İslam dünyasından çıkacaktır.

Bunun için “caydırıcılık” başta olmak üzere, ekonomik, siyasi, sonra da askerî metodları devreye sokmak şarttır. Mesela İslam dünyası zengin doğal kaynaklarını, doğalgazını, petrolünü silah gibi kullanabilir. Batı ülkeleriyle yapılan anlaşmalar veya dostane ilişkiler gerekli görülürse devre dışı bırakılabilir.

Elinde farklı kıtalarda devasa bir coğrafya bulunan Müslümanlar, bu imkân ve fırsatları değerlendirmenin birçok yolunu bulabilirler. Bu durumda İslam ülkelerini sömürmekle semirmiş batılı ülkeler dize gelmek zorunda kalacaklardır.

İslam ülkelerini saran bu büyük ateşi bir şey yokmuş gibi basite almak veya bu manzara karşısında korkup sinmek, hiçbir zaman çözüm olmadığı gibi, akıl işi de değildir. Ahmaklığın ve zilletin ta kendisidir. Sonu hezimetle sonuçlanacak bir aldanıştır.

Gazze’nin masum ama kahraman evlatlarını sürgün veya ölümden birini tercih etmeye mecbur bırakanlara karşı delikanlıca bir ses çıkarmak artık kaçınılmazdır. Çünkü Gazze’nin maruz kaldığı bu son durum, öncekilerle mukayese edilemeyecek kadar vahimdir.

Trump’ın Gazze için düşündüğü sürgün ve katliam planı, Gazzelilerin şahsında bütün Müslümanlara ve İslam’a yapılmış bir hakarettir. Asla sineye çekilemez.

Ben Müslümanım diyen hiç kimse, taklidî imana da sahip olsa, enkaz altında kalan şehitlerin nurlu naaşları üzerinde ABD ve İsrail villalarının dizilmesine müsaade edemez, etmemelidir. Ve inşallah etmeyecektir.

Bunun için Müslümanlar Cenâb-ı Hakk’ın emrine uyarak bir araya gelmeli, Allah’ın ipi olan Kuran’a sarılmalıdır. Hedef topyekûn İslam ve Müslümanlar olduğu için, artık birlik beraberlik de her zamankinden daha zaruri bir hal almıştır.

Bir buçuk, iki asırdan beri uyuyan bir toplumun uyanma vakti çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Bu süreçte Türkiye dün olduğu gibi bugün de İslam dünyasının başı, ağabeyi olmaya mecburdur; içinde bulunduğumuz şartlar bunu gerektirmektedir. Kaderin hesabı da böyle gibi gözükmektedir. Bu, İslam dünyasında da ortak bir kanaattir.

O halde iki milyarlık İslam dünyası, tarihî tecrübe, kimlik ve şahsiyet planında dünyaya kendini ispat etmiş, Osmanlı’dan sonra da hususiyle savunma alanında dünyada önde gelen devletlerle boy ölçüşecek duruma ulaşmış Türkiye etrafında kenetlenmesini bilmelidir.

Türkiye de İslam dünyasını siyasi, ekonomik ve askeri olarak bir araya getirmeli; ortaya bir güç koymalıdır. Nitekim bu sürgünün gündeme gelmesinden sonra gerek Cumhurbaşkanı gerekse Dışişleri Bakanı, verdikleri demeçlerde bu menfur planın dost ülkelerin ittifakıyla önleneceği yönünde net ifadeler kullanmışlardır.

Şuna inanıyoruz ki, İslam dünyası bir araya gelip “Biz iki milyon Gazzeli kardeşimizin katline razı değiliz ve müsaade etmiyoruz” diyebilse, bu sürgün ve katliam planları asla tahakkuk edemeyecektir.........

© İstiklal