Günlüğümdeki Can Azerbaycan
“Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin” diye dua ederdi büyüklerimiz; ama delikanlılık dönemimizde bu duanın mesajını anlamakta zorlanırdık. Çünkü iktidarla devleti henüz ayırt etme yetimiz gelişmemişti. Biraz yaşımız ilerleyip muhakeme kabiliyetimiz de gelişince bu duanın sırrını daha iyi anlamaya başladık. Devlet nimeti, büyük bir nimetmiş kıymetini bilene. Geriye dönüp baktığımda devletimizin imkânlarıyla görevim icabı dünyanın birçok yerini gezmişim. Afrika, Asya ve Avrupa’da epey bir ülkeye seyahat etmek nasip oldu. Gezi notlarımı yazmaya dünyanın merkezi Hicaz bölgesinden başlamıştım. Arkasından Hz. Âdem babamızın ilk yurdu olan Hindistan ve Pakistan’la devam ettim. Bugün yazımızın ağır konuğu Azerbaycan olacak. Diğer Türk cumhuriyetleriyle de devam edeceğiz inşallah. Sonra Avrupa ve Afrika’yı yazmayı planladım. Bu yazılarımda ansiklopedik bilgilerden ziyade lokal olarak gördüklerimi ve günlüğümdeki notlarımı paylaşacağım.
2017’nin Mayıs ayında, Türkiye Diyanet Vakfı Yurtlar ve Sosyal Tesisler İktisadi İşletmesi Müdürlüğü görevimi yürütürken yine aynı vakfın Eğitim Müdürü Veysi Kaya ile beraber dört ülkeyi kapsayan seyahatimize Azerbaycan’la başlıyoruz. Azerbaycan, Hz. Ömer zamanında fethedilen bir belde. İslam’la tanışması Türkiye kadar eski. Süreç içinde birçok defa el değiştirmekle beraber bazen azalarak bazen çoğalarak İslami kimliğini muhafaza etmiş, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferi (1514) ile Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Bu gezide kullanmak üzere yeni bir ajanda almıştım yanıma. Hatta uçakta birkaç sayfa da yazmıştım. Havaalanında bir yerde unutmuşum ajandamı. Harçlığını kaybeden çocuk gibi üzüldüm. Çok hoşlanmasam da zorunlu olarak telefonuma notlar almaya başladım.
Bizi havaalanında Diyanet Vakfı Bakü Türk Lisesi Müdürü olan arkadaşımız karşıladı. Otele gidinceye kadar bilgi almaya çalıştık. Bakü Haydar Aliyev Havaalanı’ndan şehir merkezine doğru giderken yol boyu modern ve bakımlı bir ülke algısı veriyor insana. Havaalanı yolu ve ana caddeler güzel ve görkemli gözüküyor. Ne var ki Bakü’de kaldığımız otelin arka sokaklara bakan penceresinden dışarıya bakınca farklı bir dünya görüyorsunuz. Hakkını vermek lazım, toplamda üç milyonu aşan nüfusu olan Bakü’de trafik problemi neredeyse yok. Yollar sakin. Yaklaşık on bir milyon nüfuslu Azerbaycan’da Azerice dedikleri bir dil konuşuluyor, sanki bizim kullandığımız Türkçe’nin anası, atası gibi. Görüşürüz – Görüşerik, Nasılsınız? – Necesiniz? Tanıştığımıza memnun oldum – Çoh şadam, Tuvalet nerede? – Ayağ yolu haradadır? İyi – Yahşı, Ben – Men kelimelerini birkaç örnek olsun diye yazdım.
Baharat yüklenmiş Hindistan yemeklerini gördükten sonra Azeri yemekleri ve lokantaları bize çok tanıdık geliyor.
Yemek ve dinlenmenin hemen arkasından işe koyuluyoruz. Ziyaretler ve mülakatlar. Türkiye Diyanet Vakfı’nın katkılarıyla çok güzel bir cami yapılmış, “Şehitlik Camii”. O tarihlerde Ayasofya’nın mahzun günlerindeki gibi cemaatle namaza kapalı, ezan da okunmuyordu, müze gibi ziyaret edilebiliyordu.........
© İnsaniyet
