Bir Zamir Olarak Sendika
Eskiz
Referandumundan bu yana tartışılmaktan ve karşı çıkılmaktan yorgun düşen o çok yırtığa ve çok yamaya sahip 82 Anayasası, kamu görevlisi tanımına kilitlenenlere siyaseti yasakladı. 12 Eylül rejimine hısımlığından dolayı her defasında eleştirilen, değiştirilmesi gerektiği edebiyatıyla politik hamlelere meze yapılan bu üst tüzel metin, toplumsal sözleşme vasfını asla alamadı ama Türkiye’ye özgü kurnazlıkların vazgeçilmez madenlerinden biri olarak, her dönem kapıştırma işlevini başarıyla yerine getirdi.
Anayasa reformu’ cilası, çatlamaya yüz tutmuş sistemin solan boyasını hep kapatageldi bugüne kadar. Bu kullanışlılığı yüzünden kimse reform söyleminden kuyuya bir çıkrık uzatmadığı gibi, diğer sorunsallardakiyle aynı kader trafiğine sokularak samimi adımlarla ilerlenen bir patika açılmaya çalışılmadı. Ülkedeki her problem, yaylım ateşe uygun ve mermi rezervi herkese yetecek düzeyde bir mitralyöz kabul edildiği için, kimse elindeki cephaneden vazgeçmek istemedi. Bu da, çözüm tacirliğini fişekledi hep.
Üniter yapı konseptinden temel hak ve özgürlüklere, güçler ayrılığı prensibinden vesayet sistemine birçok ana arter, 82 Anayasası’nın aşırı ve bitmek bilmez soğuklarından dolayı, buzlanmış durumda. Tuzlanmaya ve diğer yol açma girişimlerine ise, hayli muannid, hayli direşken ve hayli rızasız.
1983’ten bu yana Anayasa, reforma tabî tutulacağına dair yüksek volümde bir yaygara mahareti dolayımında hem iktidarların vaad sepetinde yer tuttu hem de muhalefetin. Hemen bütün siyasi partilerce atış poligonu yapılmak, bu hakî dalgaların neslinden gelme Anayasa’nın en büyük hizmetlerinden biridir. Fakat daha garibi, Anayasa’nın partileri nihayet birbirine zamklama becerisi, bu ikramının çok daha ilerisindedir.
Partiler yelpazesinin bütün üyeleri, Anayasa’dan ötürü dertlidir, doğru. Ancak değiştirmede kimse direksiyona oturtulmamakta; kimse kaptan köşküne eriştirilmemektedir. Görünen o ki, Anayasa civarındaki siyasal piknik sürecek; hukukun üstünlüğü mesire yeri gibi daha çok ilgi çekecektir.
Türkiye’de yerleşik siyasetin yedek yakıtı olarak limit aşımına göre devreye giren ya da bekletilen 82 Anayasası’nın değerlendirme dışı detaylarından biri, kamu görevlilerinin örgütsel hayattan reddidir. Bir memur, sadece sendikaya veya kamu yararı statüsü onanmış bir derneğe üye olabilmekte; bu benzeri teşkilatlanmalarda aktif rol alabilmektedir. Siyasi partilerde bulunmaları ise, mümkün değildir.
Yerel ya da genel seçimlerde bir memurun adaylığına ilişkin prosedür, ayrı bir teknik konu elbette. Sendikaların siyasetten ne denli müstakil yaşadığı düşünüldüğünde, birçok derneğin, birliğin, odanın mevcut partilerden herhangi biriyle flörtü hatta kara sevdası anlaşıldığında, matematiksel alt küme mantığıyla şu olguya çarpılıyor: Memurluk sıfatı nedeniyle, bir, atanmışlar seçilmişlerin ulaklığına ve uşaklığına amâdedir; ve iki, siyasetin kuruluş ve örgütlenme patronajı, yürütmenin hiyerarşik-heterarjik herhangi bir basamağının otorite-biçimleme anlamında çok çok üstündedir.
Mer’iyet yönünden siyasetin dışına sürülürken sınırlandırılmış istisnaî örgütler marifetiyle mevcut partilerin bazen yamaklığına, bulaşıkçılığına, bazen valeliğine ve amigoluğuna sıkıştırılmak, reformun hem artı hem eksi taraflarının rasyonalize edilmesi zor müştereğidir Türkiye gerçekliğinde. Çünkü bu sayede siyasi partiler kendilerine servis sunmaya hazır komi ve garson bölüklerinden sebeplenmekte; ayrıca, yürütme sorumlularına tepeden tabana dilediği gramaj ayarını verebilmektedir.
Kalemiye sınıfının yüksek rütbelileri açısından siyasetle aradaki komisyonculuk, zaten kalifikasyon yerine kabileciliğin elindedir ve 1983’ten itibaren ülkenin politik karakteri, serbest meslekler listesinin beğeni sınırlarını aşmayacak, ötesini zorlamayacak bir mizaç sergilemektedir.
Cefa/Sefa Diyalektiği
657 mensupları için gözetilen bu kısıt, kendi total bütünlüğü içinde bir mantık taşımaktadır kuşkusuz. Devlet aygıtının herhangi bir ünitesinde pozisyon kapmak ve işlev üstlenmek, nötr kalmayı, nesnel olmayı gerektirir kaçınılmaz biçimde. Çünkü kamusal alan, herkese ve her şeye eşit uzaklıkta dolayısıyla her şeye ve herkese eşit yakınlıktadır. Eski Roma hukukundan doğan bu kamusal ile özel alan ayrımı, düalist bir........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein