Kaptahor’dan Mazmahor’a Babam
İlahi Yönlendirmesi
Babam elhamdülillah olgunluk döneminde. Rabbim kendisine sıhhat, afiyet ve bereketli bir ömür versin. Onu ele ayağa düşürmesin, sıkıntılardan uzak eylesin. Kaldıramayacağı(mız) bir zorluk vermesin.
Şimdi Gaziantep’te yaşıyor ama buraya gelişi enteresan.
Yüce Rabbim, Kibaroğulları’nın genç delikanlısını Ardanuç’tan Erzurum Olur’a, oradan İstanbul, Şam, Gaziantep/ Nizip’e yönlendirmiş. Bu seyahatler, okuma arzusu, istek, heves öyle kendiliğinden veya sadece ilim aşkından doğan bir durum değil. Bunların yanı sıra, ilahi bir sevk, ilahi rota da var…
Bu ilahi rota hepimiz için, her zaman geçerli aslında ama babamda biraz daha uzun soluklu ve farklı mekânlar üzerinden gerçekleşmiş.
Kul niyet eder, gayret eder, planlar, irade gösterir; devamında ne olacağını Halik, Aziz ve Kadir Rabbimiz yaratır.
Hayata Olumlu Bakış
Babamın en belirgin özelliklerinden biri hayata olumlu bakmasıdır. Hep pozitiftir. İnsanlara moral verir, onları gayrete getirir. Tabiî sıkıntıları, zorlukları öncelikli olarak ifade eder, söyler, uyarır. Ama insanlardaki, olaylardaki iyi yanları, güzel boyutları görüp değer vermesi, takdir etmesi önemli bir ayrıcalıktır.
Çok Çocuklu Bir Türk ve Ayrımcılık Yapmayan Bir Baba
Biz sekiz kardeşiz. Şükran kardeşimiz bebekken vefat etmiş. Rabbim şefaatçi eylesin. İki erkek, altı kız kardeşiz. Bir Türk olarak babamın çok çocuk sahibi olmasını, bölgeye gösterdiği uyum olarak mı, çocuk sevgisi olarak mı yorumlamalı bilemiyorum. Bunu kendisine hiç sormadım çünkü. Her şeyden önce Allah’ın bir lütfu. İnsanın kardeşinin olması güzel, biraz sayıca fazla olması da gayet güzel.
Şunu Rabbime hamd ederek ifade edeyim: Babam ve annem hiçbir zaman evlatları arasında bir ayırım yapmadılar. Erkek çocukların biraz daha önde tutulduğu bir bölgede ben bunu hissetmedim. Tabiî benden ziyade kızların bunu hissedip hissetmediği sorulmalı, evet, ancak onlarla olan hasbihâllerimizde de buna dair hiçbir işaret görmedim.
Zaman zaman bizim kendi aramızda yaptığımız takılmalar vardır: “Babam, annem en çok kimi sever?” Bunu biraz latife, biraz muhabbet ve neşe, biraz da takılmak için yaparız. En çok da Nil Gülsüm yapar. Biz de aslında bu vesileyle sorumluluklarımızı biraz daha hatırlamış oluyoruz böylece.
Ebeveyn çocuklar ilişkisinde adaletsizliği, haksız ve taraflı muameleyi Allah Resulü (sav) yasaklıyor. Ebeveynim bu konuda hep sevgi ve şefkat merkezli oldular.
Tabiî zaman zaman kimi kardeşlerimizin öne çıktığı, gündem olduğu, kıymet gördüğü özel durumlar oldu. Bu, hayatın akışı içinde zaten olan, olması gereken bir durum. Örneğin bir başarı gösteren, bir güzellik yaşayan, bir zorlukla karşı karşıya kalan birisi daha öncelikli olur ve onunla hemhal olunur.
Hani bir bedevi kadına sormuşlar:
“Çocuklarından en çok hangisini seviyorsun?”
O da cevap vermiş:
“Büyüyünceye kadar küçük olanı, iyileşinceye kadar hasta olanı, dönünceye kadar gurbette olanı…”
Tüm bunlarla beraber, bazı evlatların yaptığı güzel veya çirkin işler anne-baba üzerinde elbette sevinç ve hüzün dalgalarının iniş çıkışına sebebiyet verir.
Uyumlu Köy Ortamı, Şehir Ortamı, Kürtler, Suriyeliler, Batılılar…
Babamın annemle olduğu gibi çevresiyle ilişkisi de hep uyum içerisinde oldu.
Karadeniz’den gelip Güneydoğunun bir köyünde talebelik yapmak, hocasının kızıyla evlenmek, başka köylerde imamlık yapmak, ilçeye geçmek, sevmek, sevilmek… Bunlar kendiliğinden olan şeyler değil, sözle veya talimatla da elde edilecek bir sonuç değil.
Bir Türk olarak Kürtler, Araplar ve Türklerin birlikte, iç içe yaşadığı bir coğrafyada hepsiyle de sıcak ilişkiler geliştirmek her şeyden önce İslam inancının bir emri. Bunun uygulanmasıyla da aslında tüm gönüller açılıyor, husumet kalkıyor, muhabbet iklimi oluşuyor.
Babam bulunduğu tüm yerlerde, Müslim ve gayrı müslim tüm ülkelerde, ortamlarda bunu sağladı. Kardeşliği pekiştirdi, İslam’ı sevdirdi.
Hanım Tarafı Ağır mı Bastı?
Zaman zaman düşünmüşümdür; babam evlendikten sonra bir iki yıl kalıp memleketine niçin gitmedi?
Her şeyden önce gitmek gibi bir düşüncesi olmadı hiçbir zaman. Biraz da Artvinlilerin, Karadenizlilerin kaderi de diyebiliriz. Bu, önceden edinilmiş bir kader idi kanaatimce.
Ancak yine de bu kalışın ciddi bazı sebepleri var.
Yukarıda değindiğim gibi, babamın etrafıyla uyumlu, geçimli bir karakter olması en temel bir sebep.
Peki başka ne var acaba?
Başta Hacıbabam, Mehmet Emin Er ve ailesinin babama olan sevgileri ve bunun görülmesi, hissedilmesi…
Köylülerin, şehirlilerin babama olan hürmetleri, ona kucak açmaları, değer vermeleri, onu sahiplenmeleri…
Memleketin sosyal ve ekonomik açıdan Gaziantep bölgesine oranla daha zayıf olması… Amcalarımın, halalarımın hepsinin Artvin dışında olması… Mustafa Dedemin vefat etmiş olması… Babaannem de bazen köyde bazen de çocukları arasında ziyaretle hayata veda etmişti erken dönemde.
Bizlerin büyüdükçe orada çevre edinmemiz, eğitim almamız, oralı olmamız…
Tüm bunları düşününce de babama hak veriyorum.
Zaten Artvinliler, daha çok yazın memleketlerine gitmeyi, o muazzam yaratılışı yaşamayı severler.
Babamın Memleket Hasreti
Memleketi sık olmasa da yeri geldikçe anar, ailesinden, köy ortamından, yoksunluklardan, tabiattan bahseder babam. Bunda memleket hasretinin büyük payı var elbette. İnsan, özlemini anarak da giderir. Ama babam bununla da yetinmez, imkân oldukça da giderdi. İşin gerçeği, sekiz çocuğu tek ve memur maaşıyla büyütürken, sadece gidişin iki gün sürdüğü bir yolculuk ile memlekete gitmesi de öyle kolay değildi. Maddi imkânsızlıklar da daha sık gidilmesini engelliyordu.
İlkokuldayken götürmüştü beni Artvin’e. Köye gitmiş, yukarı köye, yaylaya çıkmıştık. Köyden güzel hatıralarla dönmüştüm ve zihnimde silinmeyen izler bırakmıştı bu hatıralar.
Bizlere Okuma Zemini Oluşturdu
Kahtin/ Erenköy’den Nizip’e gelmesinin bir sebebi de biz çocuklarının okul meselesidir. Yoksa köyde ortam güzel, köylüler hürmetkâr, köy Fırat kenarında, yeşillikler içinde, imrenilecek bir kıvamdaydı. Ben ilkokul üçüncü sınıfı okuyordum, kardeşlerim geriden geliyordu.
Bizim yetiştiğimiz dönemde babam kız çocuklarının liseye devamı noktasında çok sıcak bakmazdı. Tesettür imkânı yoktu, yetişenler İslami değerler itibariyle zayıf yetişiyordu. Üstelik bir hocamızın okula devam eden kızlarının ilçede olumsuz gündem olması işin tuzu biberiydi sanki. Ama her şeyden önce imam hatip okulunun olmaması ve dediğim gerekçelerle kız kardeşlerim, ilkokuldan sonra okula devam etmeyip Kur’an kurslarına gittiler. Ancak imam hatip lisesinin açılması ve kız öğrenci almasıyla durum........
© İnsaniyet
