menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Arif AY ile Sanatı Üzerine Söyleşi… “Edebiyat dergisi bir uygarlığın varoluş savaşının adıdır.”

11 0
09.09.2025

Kalemini “insaniyet” için kullanan, Anadolu irfanının hüzünlü sesi, yerli düşünce hareketinin güçlü temsilcisi, Müslümanca bir duruş bir duyuş sahibi, çağımızın onurlu ve büyük şairlerinden kıymetli Arif AY ile sanatı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şiir yazmanın, şairliği bir yaşama biçimi olarak benimsemenin sizde kadersel bir karşılığı var mı? Şairlik bir alın yazısı mıdır yoksa sonradan öğrenilir mi?

Kuşkusuz her şey “kader”e dâhildir. Cahit Zarifoğlu’nun bir dizesi var: “Kuşlar bile kaderle uçar.”

Şiir yazmak bir yetenek işidir. Biz buna şairlik yeteneği diyoruz. Her insanda öne çıkan farklı yetenekler vardır. Bu yetenekler meslekleri belirlediği gibi farklı düşünce ve sanat dallarını da belirler. Söz gelimi marangozluk yetenek gerektiren bir meslek, yemek pişirmek, aşçılık da keza öyle…

Şiir, yetenek gerektiren bir söz sanatı olduğu için şairlik sonradan öğrenilen bir uğraş değildir. Öğrenerek meslek sahibi olabilirsiniz ama öğrenerek sanatçı olamazsınız. Bugün pek revaçta olan yazarlık okullarının edebî anlamda yazar yetiştireceğine inanmıyorum.

Soruda belirttiğiniz gibi şiir yazmak yani şairlik bir yaşama biçimidir. Şair, şairce yaşar; çoban çobanca… Çobanın dikkati sürüsünün üzerindedir. Şairin dikkati şiirinin üzerinde… Bu dikkatle sürdürürler hayatlarını. Yaşam koşulları yaptıkları işle örtüşmediği zaman ortada ne sürü kalır ne de şiir…

Yazar kimliğinizin oluşmasında size yön veren, ilham kaynağı olan öğretmenleriniz oldu mu?

Öğretmenlerim değil de bir öğretmenim oldu. Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi birinci sınıfta iken edebiyat ve kompozisyon derslerimize Nesrin Kocatürk adlı öğretmenimiz giriyordu. İlk hafta kompozisyon dersimize geldi ve tahtaya on beş civarında sözcük yazdı: “Bu sözcükleri de kullanarak bir kompozisyon yazın.” dedi. Ertesi hafta çantasından bir tomar bizim kompozisyon kâğıtlarını çıkardı. Okuduğu ve kenarına notlar düştüğü kâğıtlarımızı dağıttı. Benim kâğıdımı verirken dersten sonra öğretmenler odasına gitmemi söyledi. Beni korkuyla karışık bir heyecan sardı. Öğretmenler odasına gittiğimde: “Seni tebrik ederim, çok güzel yazmışsın. Sende yazarlık yeteneği var, bunu sürdür.” dedi ve bana bir takım hâlinde Sait Faik hikâyeleri armağan etti.

O güne kadar yazmak, yazarlık aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ortaokulda birtakım çizgi romanları, Ömer Seyfettin hikâyelerini okumanın ötesinde yazmakla ilgili bir çabam olmamıştı. Nesrin Kocatürk öğretmenim bendeki yeteneği keşfeden ve içime uçsuz bucaksız bir alan açan insan oldu. Okumalarımı çeşitlendirmeye, şiirler, öyküler yazmaya başlamıştım artık…

Kendinizi hangi edebî dönem ya da edebî muhite yakın hissediyorsunuz?

Kendimi bir dönemle ya da muhitle sınırlı görmüyorum. 60 kuşağı, 80 kuşağı, 2000 kuşağı gibi kuşak adlandırmalarına da karşıyım. Kendimi geçmiş ve gelecek zamanların içinde görüyorum. Zaman dondurulamaz. O, kesintisiz akar. Ortaya koyduğunuz sanat, bu akışın hem evveli ile hem de ahiri ile bağlantılıdır.

Necip Fazıl Kısakürek’in “Büyük Doğu”, Sezai Karakoç’un “Diriliş”, Nuri Pakdil’in “Edebiyat” dergileriyle başlattığı “yerli düşünce hareketi”nin içinde oldum. Zihin kodlarımı bu hareket belirledi. Kuşkusuz İslamcı bir şair ve yazarım. Benim İslamcılığım, Tanzimat İslamcılığı değil. Bunun altını çizmem gerekiyor. Benim için birim zaman “Asr-ı Saadet Dönemi”dir. Tek ölçüm Kur’an ve Peygamberimizin hayatıdır. Şiirim de düşüncem de bunlardan aldığım ilhamın ürünüdür. İşlevsiz bir sanat anlayışından yana değilim. Yaradılışın bir işlevi varsa, sanatın da bu işlevi besleyen, geliştiren bir görevi olmalı.

“on ikiye yakın müstear adımla “Edep” dergisini yayımladım.”

Sanat yaşamınızda edebiyat dergiciliği önemli bir yer tutuyor. Dergiyi “rahatsız insanların rahatsızlıklarını çoğaltmak için bir araya gelip çıkardıkları bir yayın organı” olarak tanımlıyorsunuz. “İnsan seni savunuyorum sana karşı” mottosuyla beş yıl tek başınıza “EDEP” dergisini çıkardınız. Türkiye’de edebiyat dergiciliğini nasıl değerlendirirsiniz?

Benim kuşağımı ve benden önceki kuşakları sanatla, edebiyatla buluşturarak çok önemli bir işlevi yerine getiriyordu dergiler. Dergiler, hem yazar, şair yetiştiren hem........

© İnsaniyet