Ozu’nun Şerbeti
“Hiç kimse mezardaki anne babasına hizmet edemez.” (Yosujiru Ozu)
Japonlar 20. asır boyunca Türkiye’de örnek gösterilen bir toplum oldu. Gerekçesi ise; bizden çok önce modernleşme hareketi için gereken reformlarını başlatmaları ve bunda başarılı olmalarıydı.
Cemil Meriç bir söyleşisinde “Ama Japonlar bizden çok daha başarılı oldular. Buna ne diyeceksiniz?” diye soran kişiye kaşlarını çatarak “Ne münasebet efendim.” diyerek çıkışır, “Ben dünyaya medeniyet dersi vermiş bir cihan devletinin evladıyım. Japonlar kim oluyor da bana onu örnek gösteriyorsunuz?”
“Kimse Bilmiyor”
Üstad, muhteşem bir mazinin gölgesinde serinleyedursun, 21. asrın başlarına kadar Japonlar, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada eğitim, sanayi ve teknoloji konularındaki pazar gücüyle övgüler almayı sürdürdü. Fakat işin sosyolojik arka planını konuşmak isteyenler için bazı eleştiri okları yöneltildi bu çekik gözlü, Uzak Asya’nın çocuklarına. Sabahları işe başlarken fabrika marşı söyleyen robotlaşmış bir toplum oldukları, geleneksel değerlerden iyice kopmuş, aile kavramını yitirmiş, insanî değerler ve maneviyat açısından çürümenin eşiğinde oldukları iddia edildi. Yine de Toyota’nın tüm dünyadaki başarısı bu eleştirileri gölgede bırakmaya yetiyordu.
2004 yılında Japon yönetmen Hirokazu Koreeda Türkçe’ye “Kimse Bilmiyor” (Nobody Nows/Dare Mo Shiranai) şeklinde çevrilen bir film yaptı. Bu film Japonların, şapkalarını önüne koyarak düşünme vaktinin geldiğini iddia ediyordu.
Bir apartman dairesinde anneleri ile yaşayan dört çocuğun hayatı, annelerinin biraz para ve bir not bırakıp ortadan kaybolmasıyla değişime uğruyordu. İki yıl boyunca başlarında bir büyük olmadan apartmanda yaşayan çocuklar kimsenin ilgisini çekmemiş, çocuklardan birinin balkondan düşüp ölmesiyle olay ancak Tokyo insanının gündemine gelebilmişti. Üstelik yönetmen bu filmi, gerçek bir gazete haberinden yola çıkarak yapmıştı.
Aynı yıl dünyaca ünlü Japon animasyon yönetmeni Hayao Miyazaki, “Yürüyen Şato” filmini yapmıştı. Ne yazık ki “Kimse Bilmiyor” filmindeki çocukların, Miyazaki’nin çizdiği, cadılarla mücadele eden çocuklardan bir farkı vardı. Onlar gerçekti. Ve onlar, hayatın acılarıyla mücadele ederken ne Miyazaki’nin cadıları ne de Kurosawa’nın samurayları vardı yanlarında.
Japon toplumu iki yıl sonra, Alejandro Gonzalez Inaritu’nun 2006 yapımı “Babel” filminde bir kez daha bir çocuğun yaşadığı sıkıntılar üzerinden dünya gündemine oturdu. Annesi intihar etmiş, engelli bir çocuğun babasıyla yaşadığı iletişim sıkıntısı ve kendini ifade etme arayışına şahit olduğumuz filmde, farklı ülkelerde av yapmaya giden Japon babanın bir suça karışmasına tanıklık ederiz.
Eksiltilmiş hayatın eksikleri
Nihayet, Toyota, elektrikli araç konusunda ürettiği hibrit araç çözümüyle dünyanın ilgisini bir kez daha çekerken, Wim Wenders’ın 2023 yapımı “Perfect Days” filmi, gökdelenlerle çevrili Tokyo’ya bir kez daha bakışlarımızı çevirdi. Plazalarla dolu zengin bir semtte, mütevazı bir evde, sakin ve dingin bir hayat yaşamayı tercih eden Hirayama’nın eksiltilmiş hayatı, yüksek duvarların ve makinelerin uğultusuna hapsolmuş günümüz insanına yeni bir teklif sunar. Makineleşmek istemiyorsanız, yaşamın kıyısında, kitaplar ve çiçeklerle iç içe, dingin bir hayatı tercih ederek mükemmel günler geçirebilirsiniz. Üstelik kimsenin tercih etmek istemeyeceği bir işi (tuvalet temizleyiciliğini) severek yapabilir, nefsinizi terbiye ederek, tatmin olmuş bir ruha........
© İnsaniyet
