Dostoyevski Türk Düşmanı Değildi
“Bir insanı anlamaya çalışmak” diyor Hannah Arendt, “Onu bağışlamakla eşdeğer değildir.”
Dostoyevski’ye Türk düşmanı demek, Yavuz Sultan Selim’e Farisî düşmanı demekle eşdeğerdir. Büyük Türk sultanı Yavuz Sultan Selim, devletinin Doğu sınırında gördüğü tehlike üzerine, yüzünü Batıya dönmüş Türk ordusuyla bu kez Doğu seferine çıkmış, Safevî hükümdarı Şah İsmail ve ordusunu dağıtarak, devletinin güvenliğini garanti altına almıştır. Bu savaş, büyük hükümdar Yavuz Sultan Selim Han’ı, Şii-Alevi ya da Farisî düşmanı yapmaz. İmparatorluklar, kurduğu düzenin devamı ve istikbali için önüne giren engelleri ezip geçmekle meşhurdur. İmparatorlar, duygusal davranmaz. Büyük İskender, Hindistan’a giderken önüne çıkan Persleri, Mısırlıları birer birer ezip geçmekten çekinmemiştir. Roma’nın Yahudiye valisi Pontius Pilatus, İsa’nın ölüm fermanını onaylarken, bunu Yahudi sempatizanlığı ya da İsa nefretiyle değil, Kutsal Roma’nın devamı adına yapmıştır. Napolyon, “Amacım Mısır’ı işgal etmek değil, halkı özgürlüğüne kavuşturmaktır.” derken tek amacı imparatorluğunun çıkarlarını korumaktı. Bu, imparatorlukların doğasıdır.
Düşman Değil Engel
Nasıl ki Türklerin kızıl elması Roma’dır, bunun nedeni de, İtalyan düşmanlığı değil, İ’lây-i Kelimetullahtır, Dostoyevski’nin Türklerle ilgili fikirleri de böyledir. Yazara göre, Türkler düşman değil, engeldir. Asıl düşman Avrupa’dır. Dostoyevski’nin rüyasını gördüğü ideale göre dünyayı kurtaracak tek yüksek medeniyet olan Ruslar, öncelikle Hristiyan Slav kardeşleriyle ilgilenebilmek, sıcak denizlere inip Akdeniz’in kontrolünü ele geçirmek, Ortodoks Hristiyanlığın merkezi olmak için İstanbul’u Türkler’den almalı, Ayasofya’nın tepesindeki hilal sökülüp yerine haç takılmalı, Avrupa’nın Doğu sınırı olan şehir, Rusların yeni başkenti olmalıdır.
Dostoyevski’nin, hem “Karamazov Kardeşler”de hem de “Bir Yazarın Günlüğü”nde Türkler aleyhine yazdığı ve kurguladığı sahnelerin, kullandığı acımasız ifadelerin arka planını bilmeden, “Dostoyevski Türk düşmanıydı” demek, ancak duygusal bir yaklaşım olur. Şöyle bir bakalım;
Bir Fantezi: Avrupa Sevdası
Rus Çarı Nikolay, 1833’te “Elimizde hasta bir adam var beyler.” derken Türkleri kastediyordu. Amacı boğazları alarak Doğu sınırının kontrolünü ele geçirmekti. Nitekim 1853’teki Kırım Harbinde bunun savaşına girmiş, Rusları Avrupa’dan ve Akdeniz’den uzak tutmak isteyen İngiliz ve Fransızların yardımıyla, geri püskürtülmüştür. Bu olaylar yaşanırken Dostoyevski, Sibirya’da bir Çar hayranı olarak İncil okumakta, İsa inancının Rus mayasındaki gücüne şahitlik etmektedir. Avrupa merkezli ideolojilerin (Sosyalizm, Nihilizm, Anarşizm) Rusların ruhuna zehir akıttığını düşünen Dostoyevski”nin asıl düşmanı Türkler değil, başta Fransızlar, Almanlar ve İngilizler olmak üzere Avrupa ruhudur. Nitekim tüm dünyada Dostoyevski deyince ön plana çıkarılan Raskolnikov da, Avrupalı ideolojilerle ruhunu zehirlemiş bir Rus çocuğudur. Sosyalist Avrupalı aydınların ve ülkemizdeki Batı hayranı aydınların Dostoyevski eşittir Raskolnikov yorumunun arka planında yatan........
© İnsaniyet
