Dünyevileşme/Sekülerizm: Vehn
Yıl 2004…
Türkiye’nin en büyük huzurevlerinden (kapasite 396) birinde yöneticiydim.
Huzurevimizde çok farklı hikâyeler dinledim, değişik portreler tanıdım.
Bir tanesi yazımın başlığına tam bir örnekti.
Emekli matematik öğretmeniydi.
Oğlu Tıp Fakültesi’nde profesördü.
Ve oğlu ona müstakil iki katlı gayet müsait evlerinde birlikte kalması için sürekli yalvarıyordu.
Ama amcamız aşırı hassastı.
Hayatını “tüy gibi” yaşamakta kararlıydı.
Huzurevimizde ücretini emekli maaşından ödediği özel odasında kalır, Pazartesi, Perşembe mutlaka oruç tutar, gece kalkar teheccüd namazını hiç aksatmazdı.
Çok samimiydik.
Bu samimiyete binaen;
”Amcacığım oğlunu, torunlarını üzüyorsun, neden yanlarında kalmıyorsun ?” dedim.
“Müdür Bey, ben haftada en az 2 gün oruç tutar, her gece namaza kalkarım. Kendime göre okumalarım ve programlarım, evradım ve ezkarım var. Bu şahsi ibadetlerim ve hassasiyetlerim sebebiyle oğlumu, kızımı, torunlarımı rahatsız edersem, onları üzersem bu ibadetlerin hiçbir anlamı kalmaz, Ben onları görmek istediğimde gidip ziyaret ediyorum. Böyle daha huzurluyum.” dedi ve konuyu bir daha açmamak üzere kapattı.
Huzurevinden ayrıldıktan sonra da amcamızla irtibatım devam etti.
Abisinin eşi vefat ettiğinde, bakıma ihtiyacı olan abisine bakmak için huzurevinden ayrıldı ve abisiyle aynı evi paylaşarak vefatına kadar onun bakımıyla ilgilendi.
Abisi vefat edince tekrar huzurevine döndü.
Amcamızı özellikle bayramlarda ararım ve bazen yüz yüze bazen telefonda görüşürüz.
Veli olduğuna inandığım böyle ulvi karaktere sahip amcalarımızın da yaşadığını insanımızın bilmesi gerekiyor.
Hayatı “tüy gibi” yaşamak aslında her gün 40 defa okuduğumuz Fatiha Suresi’nin 5. Ayetinin emrini bihakkın yerine getirmek değil mi?
“(Ey Rabbimiz!) Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Fatiha, 1/5
Sahabeler........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein