Yunus Emre Bizim Neyimiz Olur?
Yunus kimdir?
Sadece şair mi?
Yunus’u, filolojik metotla irdelediğimizde gayet tabi, dönemi içerisinde değerlendirmek durumundayız. Ama çağlar boyu “âşıklar ölmez” düsturuyla içimizde yaşayan, ruh dünyamıza esenlik getiren ve güzel düşüncelerle zihnimizi ve dimağımızı besleyen bir şairden bahsettiğimizin farkında olmalıyız.
Yunus bir sûfîdir.
Şöyle diyor:
Adım adım ilerü beş âlemden içerü
On sekiz bin hicabı geçtüm bir dağ içinde
Beş âlem, hazerat-ı hamsedir (1. Lahût âlemi 2. Ceberût âlemi 3. Melekût âlemi 4. Nasût âlemi 5. İnsan-ı kâmil mertebesi)… Seyr-i sülûk çıkarmış bir sufidir.
[Lahût âlemi: La taayyün mertebesidir.
Ceberut âlemi: Taayyün-i evvel, Hakikat-i Muhammediyye mertebesidir.
Melekût âlemi: Âlem-i misal, âlem-i ervah ve taayyün-i sanı mertebesi
Nasût âlemi: Cismani âlemdir.
İnsan-ı Kamil mertebesi: Sayılan bu âlemlerin tamamı insanda mevcuttur. O halde insan-ı kâmil bütün âlemlerin özetidir.]
Hazerat-ı hamse konusunda okunacak makale:
http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/2140586634_10_7_2003_IV_10_CELIKI.pdf
…
Bilmek
Sufiye göre bilmek, hakikate ulaşmaktır; bu ise salt okuma eylemi ile kazanılan bir husus değildir, irfanî aydınlanma ile elde edilir.
İrfani aydınlanma, enfüsten afaka seyretme… İçteki kitabı, insanın kendi kitabını okuması ve bunu kevni ayetler olan âlem içerisinde anlamlandırması. Nefsini bilmek, nefsini tanımak… Bu manevi eğitimle alakalıdır. Bir mürşit rehberliğinde seyr-i sülûk çıkarmak, can miracına ermektir. Varlığı idrak…
Bu yolculuk ahlaki / riyazet yönü olan bir yolculuktur; ama neticesi varlık bilgisine eriştir. Duyarak bilmek. Hakkal yakîn bilmek…
Bu bilgiye ermiş bir sufidir. Bir kâmil insandır. Bir gönül sultanıdır.
Yunus bir kimyagerdir
Hacı Bayram-ı Velî üzerinde eşsiz bir eser kaleme alan tasavvuf tarihçisi ve felsefeci Mehmet Ali Aynî’nin, kitabının “büyük adamlar” başlıklı girişindeki peygamber ve veliyi tanımlamak için ileri sürdüğü “kimyacı” tabirini yahut metaforunu burada zikretmek isterim. Aynî, insana yaratıcı bir kuvvet verdiğini ileri sürdüğü kimya ilminin önemine atıfta bulunarak, insanlığın ilk buluşu olarak gösterilen, bakırla kalayı karıştırıp tunç elde etmeyi ve bunu da avcılık ve korunma amaçlı kullanmayı hikâye ediyor. Tunç, korunma ve av, yani beslenmeyi sembolize ediyor.
Diğer bir ifadeyle tunç, medeniyetin ilk nüvesi oluyor.
İşte bunun gibi peygamber ve veli de ölü kalpleri dirilten söz iksiriyle adeta bir kimyacı olarak hizmet ifa ediyorlar; eğrileri doğrultmağa, ümitsizlere cevap vermeye, inleyenleri ve ağlayanları sevindirmeğe hizmet eden bir kimyacı.
Bizim medeniyetimiz söz medeniyetidir. Ancak söz, laf değildir, sadece sanat kaygısıyla mühendislik mahsulü edebi ürün de değildir; söz hakikatin dile getirilmesidir… Önce söz vardı, cümlesinde de bu vardır.
Hakikati dile getirmek!
Yunus hakîkati dile getirdi… Fakat tesiri nedir? Tesiri halk eden, söze hayat veren, insanı düşünmeye ve anlamaya sevk eden varlığın sahibidir.
Yunus’un döneminde ne gibi etkisinin olduğu konusu, bir kısım menkıbe niteliğindeki bilgilere müstenittir.
Yunus, Cumhuriyet döneminde entelektüel kriz içerisinde olan pek çok aydının tutunduğu bir........
© İnsaniyet
