Sabır ve Başarı Abidesi: Nehir ve Ailesi
Nehir Arslan, 1989 yılında Terme’nin Yahyalı Mahallesinde sağlıklı bir bebek olarak doğar. Üç dört yaşlarındayken Nehir’de yürüme dengesizliği görülür.
Nehir, Terme/Yahyalı İlkokulu’nda eğitim hayatına başlar. İlkokul birinci sınıf öğretmeni Hayrettin Aydın’dır. Sınıfında okuma ve yazmayı ilk o öğrenir. Üçüncü sınıftan itibaren 4 km’lik yolu yürüme çilesine rağmen Terme/ Evci İlköğretim Okulu’nda eğitimine devam eder. Mehmet Kalyoncu isimli öğretmeni, Nehir’in çok zeki olduğunu söyler. Annesi de oğlunun olgun davranmasından dolayı onun büyük adam olacağını düşünür.
Nehir, sekiz yaşında banyo yaparken annesi, oğlunun sırtındaki eğriliği fark eder ve Nehir’i Terme’de doktora gösterir. Hastalığa bir teşhis konulamayınca ailesi, Nehir’i hemen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne götürür. Hacettepe’de bir profesör, özel tetkikler sonucunda Nehir’in çaresiz hastalığına teşhis koyar. Çiftçilik yapan amcasının oğluyla evlendiğini, ilk çocukları Nehir’de doğumdan bir süre sonra yürüme sorunları başladığını söyleyen anne Nurşen Arslan; “Öncesinde belirtiler vardı ama doktorlar tespit edememişti. Genetik bir hastalık olduğu için kandan bunun tespiti yapılmıyordu. Sinir duyumlarıyla tanı konuldu. Tedavisinin olmadığını daha sonra öğrendik.” der.
Nehir; çaresiz bir hastalığa yakalandığını, yürüyemeyeceğini öğrendiği zamanki duygularını şöyle ifade etmekte: “Üzüldüm ama dünyam başıma yıkılmadı. Her zaman içimde bir his vardı, o beni ayakta tuttu. Ne bileyim, Allah’ın verdiği bir histi işte! Ne isyan ne karamsarlık ne de bunalım, bunların hiçbirini yaşamadım.” Nehir’in hastalığı ilerler ama o; ailesiyle birlikte inanç, umut ve azimle hayata ve okumaya sarılır. Liseye giriş sınavında büyük bir başarı elde ederek Terme/ Bülent Çavuşoğlu Anadolu Lisesine 17. sırada yerleşir. Köyden okula gidiş gelişler Nehir’i çok yorar. Hareketleri, yürümesi, el becerileri zayıflar, giyinmede zorlanır. Yemek yerken döktüğünde utanır ama ailesi bundan dolayı onu mahcup etmez. Babası Şenol Arslan da annesi gibi oğluyla çok yakından ilgilenir. Her gün köyden kasabaya kadar Nehir’i götürüp oradan da eve getirir. Giyinme ve banyosunda ilgilenir. Kardeşleri de Nehir’in mutluluğu için gayret eder.
Lise ikinci sınıfta yardımla yürümeye başlayınca ailesi Terme’de okuluna yakın bir yerde ev tutar. Annesi Nurşen Hanım, o zamandan beri tüm eğitim hayatında oğlunun yanında olur. Nehir, lise son sınıftan itibaren pek yazı yazamaz olur. Ama her türlü zorluklara rağmen liseden 78 puanla mezun olur. Nehir, ismi gibi akmaya, soy ismi gibi savaşmaya devam eder. Annesi Nurşen Hanım, o zor yılları şöyle anlatıyor: “O yıllarda hastalıkla ilgilenmemiştik. Çünkü doktorlar bize tam bir şey söylememişti. Ben, anne olarak çok etkilendim. Çaresiz bir hastalıkla nasıl mücadele edilir? Çok bocaladım bilinmezlikler içinde. Fizik tedaviler, doktor takipleri devam ediyordu. Verilen ilaç, sadece vitamindi destekleyici olarak. Çok zor bir süreçti. Köyde yaşadığımız için doktora ulaşmak işkence gibiydi. 2008’de İstanbul’da gittiğimiz bir doktor, ‘Nehir’in hayata tutunacağı şey, okul olsun.’ dedi. Doktorun o sözü bana güç kaynağı olmuştu. Eğitim ve öğretim hayatı bize hastalığı unutturmaya başlamıştı. Bu süreçte isyan etmedik; Allah’a sığındık, dua ettik. Hep bir umutla tedavi çıkacak diye bekledik.”
Nehir Arslan, liseden mezun olduktan sonra konuşma ve yürüme sıkıntısı yaşar ve tekerlekli sandalye kullanmaya başlar.
Nehir, üniversite sınavına hazırlanmak için Terme Birikim Dershanesi’ne gider. Öğretmenleri onunla daha özel ilgilenirler. Türkçe derslerinde bazen hayata, ülkemize, insanlığa, iyiliğe, merhamete,........© İnsaniyet
visit website