Haksızlık Karşısında Dilsiz Şeytan Ol(Ma)Mak
Büyük ve çetin bir imtihan içindeyiz hepimiz. Asrın Firavunları, küresel emperyalistlerle uşakları Müslümanlara kan kusturuyor. Doğu Türkistan’da, Filistin/ Kudüs ve Gazze’de, Suriye’de, Arakan’da, Irak/ Kırım ve Kerkük’te, Yemen’de, Sudan’da, Keşmir’de, daha birçok İslam ülkesinde masum Müslümanların, çocuk, kadın ve yaşlıların kan ve gözyaşları akmakta; hak ve hürriyetleri çiğnenmekte. Fiziki ve kültürel coğrafyası daraltılmış, sınırları yabancılar tarafından çizilmiş, birbirinden koparılmış İslam dünyası “dâhili ve harici bedhahlar” yüzünden perişan durumda. Birliğimiz ve yörüngemiz bozulunca, huzur ve düzenimiz de bozuldu. Arif Nihat Asya’nın Naat’ında ifade ettiği gibi: “Biz bu dünyadan nereye / Göçelim ya Muhammed? / Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet/ Altın devrini yaşıyor. / Diller, sayfalar, satırlar / Ebû Lehep öldü diyorlar / Ebû Lehep ölmedi ya Muhammed / Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor.”
Siyonist Yahudi, emperyalist ABD ve Rusya ile Haçlı Avrupa; tıyneti icabı nefret ve vahşet içinde ama Türkiye hariç İslam ülkeleri ve onların teşkilatları güçsüz veya samimiyetsiz olmaları sebebiyle zillet içindedir. İslam ülkelerindeki işgaller, iç savaşlar, darbeler, açlıklar, vahşetler, bölünmüşlükler, cehaletler, zulümler, zorunlu göçler, gözyaşları bizim yüreğimizi yakmıyor mu yoksa?
İçindeki şeytanı yenip sabah namazında kıyama duramayan Müslümanlar, “büyük şeytan” dedikleri emperyalistlerle nasıl mücadele edecek? Bizler birer damla gözyaşı akıtabilseydik, Siyonist ve Haçlıların mallarını bilinçli boykot edebilseydik ilk kıblegâhımız Mescid-i Aksa işgalden kurtulamaz mıydı? Parti, hizip, mezhep, ırk, cemaat, tarikat, bölge gibi farklılıklar; asabiyete, fitne ve bölünmemize sebebiyet vermeseydi bu zilletleri yaşar mıydık? Her türlü vahşete, zulme, sömürüye, darbeye karşı çıkabilmek, gerçek kardeş olabilmek için daha hangi fitne, bela ve musibetleri bekleyeceğiz? “Ölüm korkusu ve dünyaya aşırı tutkumuz” mu bizi bu zillete düşürdü yoksa?
Sahi, Halep’e, Musul’a, Şam’a, Kerkük’e, Uygur-Sincan’a, Kudüs’e, Gazze’ye, Kerbela’ya, Bağdat’a, Keşmir’e, Kaşgar’a, Kırım’a atılan füzeler; Mekke ve Medine ile Ankara, Konya, Eskişehir, İstanbul, Çanakkale, Kütahya, Afyon, Aydın, Samsun, Trabzon, Van, Erzurum, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa’ya da düşmüyor mu? Emperyalistler ve onların piyonları tarafından mazlumların üzerine atılan bombalar, akıtılan kanlar, anne ve çocukların sel olan gözyaşları, zulümden kaçıp kendilerine güvenli ülke arayan muhacirlerin perişanlıkları, kıyıya vuran bebelerin dramları, bu ümmetin uykularını kaçırmıyor........
© İnsaniyet
visit website