menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öğlen Secdesi (1)

15 0
03.04.2025

Adamın bir atı vardı, akça bedeninde belli belirsiz lekeleri olan. Adam işte o atını sürdü, çiçeklerin baharında koyu yeşil kırlara…

Patika bittiğinde ilkin papatyalar karşıladı adamı, sonra mavi-mor peygamber çiçekleri, düğün çiçekleri yine sarıydı, gelincikler bilindik renginde.

Serçeler bir telaşeyle kondu kırmızı meyveli çalılara, çabuk çabuk kendi aralarındaki bir lisanda konuştular sonra aynı hengâmeyi sırtlanıp yol aldılar ormanın kıyısına.

Adam bunları gördü de öyle indi atından, devirdi gövdesini yeşil çimenlere, çekti ciğerlerine serin havayı. Islıktan da bir türkü saldı karları daha erimemiş dağlara. Dağlar, bedenini döven aynı ıslıkla karşılık verdi adama.

Akça bedenli atına döndü adam:

“Gitmeyelim” dedi, “Kalalım bu kırlarda”

Akça at çiğnedi otları, hiçbir söz demedi adama.

Adam gitmek istemiyordu, kalabalıkların yatağı taştan sokaklara… Sokaklar, kara balçıktan çamuruyla içine çekiyordu adamı, adam boğuluyor, daralıyor, çıkmak istiyordu. Bir dal arıyordu tutamaçları olan, şöyle güçlü bir dal, çeksin diye, bedenini çıkarsın bu kuytudan. Ama yoktu işte.

Adam boğuluyor, sokak onu boğulduğu yerden yutuyordu.

Adam taş sokakları olan şehre gitmek istemiyordu. Bu kırlar akça atına da yeterdi kendine de.

Öyle olmasına öyle de…

Çaresizlik denilen bir çıban vardı mecburiyet ensesinde.

Adam dede yadigârı gümüşten işlemeli saati çıkardı cebinden, kaç zaman geçti bilemedi bu saatten, öylece döndü atına, “Yarın” dedi, “Yine geliriz........

© İnsaniyet