menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İkindi Secdesi (2)

6 0
31.05.2025

Sıcağın iyice hâkim olduğu günlerin birinde, duvarları camdan olan caminin avlusunda, adam ve gençten arkadaşları oturmuşlar, Ejder Ağa’nın getirdiği buz gibi ayranı yudumluyorlardı. Osman Baba cami avlusunun kuzey kapısından elinde koca bir tepsiyle belirince adamın yüzü güldü.

“Ben daha demin demedim mi size

Osman Baba bizi aç komaz diye?”

Osman Baba güldü adamın böyle dediğine:

“Hacı annene dua et beyim.

O akıl etti, öylece geliverdim.”

Oturdular timsali Halil’ür Rahman sofrasına, onlar yerken böreği kırıntılarına serçeler niyetlendi.

Sofradaki yiğitlerin yüzleri gülümsüyor,

gülümsüyor da

o gözler yok mu,

o gözlerin ta içine baktın mı bir kez

görüyorsun işte kopan/kopacak fırtınayı.

Fırtınanın mevsimi sarı yaz ama bu yaz diğerlerine benzemedi uzunca zamandır, susuzluğun cengi hem yüreğe hem de toprağadır. Köylerin haneleri seyrek, şehrin umudu kalabalık, bir duman tüter ki mavi göğe, kokusu ekmek, rengi siyahtan azıcık açık.

Toprak sararıp can çekişse de duvarları camdan yapılı caminin avlusundan geçen nice bedenlerin küçücük yürekleri yeşermeye, filizlenmeye, boy vermeye niyet etmişti bir kere. Adam aradığı huzuru bu yerde, nicedir dağlara sürdüğü yalnızlığın ilacını ise yanı başında duran bu yiğitlerde bulmuştu. Adam serçeleri dinliyor, namaza duruyor, abdest alıp okumaya koyuluyor, esnaftan gelenleri ağırlıyor, mektebin hocasına kulak veriyor, yorulduğunda bir söğüt dibine uzanıyor, uyanınca akça bedeninde lekeleri olan atına atlıyor, şehrin kıyısından şehri izleyip yeniden camiye dönüp bir döngünün içinde günbegün soluk verip duruyordu.

Günler birbirini kovalayıp yazın en sıcak günlerine atmışlardı zamanı.........

© İnsaniyet