menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsrail’in saldırısı: Sınır tanımayan bir tehdit

15 0
18.06.2025

İsrail’in İran’a yönelik saldırıları altıncı gününe girmiş durumda. Tel Aviv yönetimi, saldırıların hedefinin İran’ın nükleer tesislerini imha etmek olduğunu iddia ediyor. Ancak saldırıların kapsamı nükleer tesislerle sınırlı değil. Devlet televizyonu, enerji altyapısı, havaalanları gibi sivil hedefler de vuruluyor. İsrail’in amacı yalnızca İran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak değil; aynı zamanda savunma sistemlerini çökertmek ve Ortadoğu’da İsrail’e karşı en sert tutum alan ülkeyi zayıflatmak.

İran’ın iç siyasetteki zayıflığının da İsrail’in saldırganlığını kolaylaştırdığı iddia ediliyor. Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra patlak veren protestolar, İran rejiminin meşruiyetini içeride ciddi şekilde zedeledi. 500’den fazla kişinin idam edilmesi, halkın devlete olan güvenini iyice sarstı.

İsrail, İran halkının devlete duyduğu güvensizliği bir “rejim değişikliği fırsatı” olarak görüyor. Netanyahu, Fox News’e verdiği mülakatta İsrail’in askerî harekâtının “kesinlikle İran’da rejim değişikliğine yol açabileceğini” söyledi. İsrail medyası da bu doğrultuda yayınlar yapıyor. Operasyona verilen “Yükselen Aslan” adı bile 1979 öncesi Şah rejiminin bayrağındaki aslanı çağrıştırıyor. Bu durum, klasik bir emperyal müdahale senaryosunu andırıyor.

Ancak Bianet’e röportaj veren İranlı araştırmacı ve felsefeci Aydın Mosanen’in dediği gibi İran halkı kendi rejiminin dış güçlerle yıkılamayacağını bilecek kadar deneyimli:

“Saldırılar konusunda bazı insanların aklı hâlâ havada. Dışarıdan bakıldığında sanki bütün İran halkı aynı duyguyu paylaşıyormuş gibi gösteriliyor, özellikle Batı medyasında bu tür anlatılar dolaşıyor. “İsrail, İran halkına özgürlük getirecek” deniyor. Ama herkes biliyor ki Benjamin Netanyahu bugüne dek kimseye özgürlük getirmedi, getirmeyecek de. Bunu İran’daki herkes görüyor, o yüzden bu bakış açısına son derece mesafeli. Çünkü bu saldırının bize özgürlük getirmeyeceğini bilecek kadar deneyime sahibiz.”

İran rejimi, “emperyalist ABD ve Siyonist İsrail’e karşı” İran halkını devlete destek vermeye çağırıyor. İsrail’in İran saldırısı, İran İşçi Komünist Partisi’nin basın açıklamasında dediği gibi rejime karşı mücadele edenlerin elini zayıflatıyor: “İsrail’in İran’a saldırısı ve savaşın başlaması, İslam Cumhuriyeti’ne karşı mücadele yolunda özgürlük arayan harekete indirilmiş büyük bir darbedir.”

ABD ve NATO’nun rolü: Kürecik üssünden Tel Aviv’e

İsrail bu saldırganlığı tek başına yürütemezdi. ABD’nin istihbarat, mühimmat ve diplomatik desteği olmasaydı, bu saldırılar gerçekleşemezdi. Üstelik NATO’ya bağlı olan Malatya Kürecik radar üssü, doğrudan İran’ı gözetlemek üzere kuruldu. ABD ile paylaşılan bu istihbaratın İsrail’le paylaşılmadığını düşünmek gerçekçilikten uzak olur.

Donald Trump’ın “İran’a 60 gün verdim, şimdi 61. gündeyiz” sözleri, bu savaşın ABD tarafından bilindiğini ve önceden planlandığını gösteriyor. ABD, bu saldırıyı İran’ı nükleer müzakerelerde teslim almak için bir araç olarak kullanıyor.

İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’deki askeri operasyonları halihazırda uluslararası hukukun sınırlarını ihlal ediyordu. Şimdi ise İran’a doğrudan saldırarak savaş suçlarına bir yenisini ekliyor. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kurumlar, Gazze’de........

© İlke TV