Geçici değil, kalıcı: Türkiye’de göçmenlerin hayatı
Türkiye, son yıllarda milyonlarca göçmene ev sahipliği yapan bir ülke oldu. Bu durum, başta siyasal iktidarların politikaları, uluslararası anlaşmalar ve Avrupa Birliği ile yapılan pazarlıklarla şekillendi. Ancak resmi söylemler ve rakamların ötesinde, göçmenlerin gündelik yaşamda karşı karşıya kaldıkları gerçeklik giderek ağırlaşıyor. Bugün Türkiye’de göçmen olmak yalnızca yoksulluk ve güvencesiz çalışma koşullarıyla değil; aynı zamanda hukuksuzluk, ayrımcılık, linç girişimleri, şiddet ve ölümle burun buruna yaşamak anlamına geliyor. Son bir ayda yaşanan olaylar bile bu tabloyu bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Son bir ayın ağır bilançosu
8 Ağustos’ta Çatalca İnceğiz Geri Gönderme Merkezi’nde Afgan uyruklu K.H. adlı bir kadın göçmen, “maruz kaldığı yoğun baskı, kötü muamele ve insanlık dışı koşullar” nedeniyle yaşamına son verdi. Bu, yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda geri gönderme merkezlerindeki sistematik ihmallerin sonucu olarak değerlendirilmelidir.
İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi Azerbaycanlı Nana Babazade, yemekhane zamlarına karşı öğrencilerin düzenlediği protestoya katıldığı için gözaltına alındı ve Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldü. Azerbaycan’a gönderildiği takdirde orada siyasi görüşlerinden dolayı tutuklanabileceği belirtilmesine rağmen sınır dışı edilmeye çalışılıyor. Bir öğrencinin yalnızca demokratik hakkını kullandığı için böyle bir muameleye maruz kalması, göçmenlerin kamusal alanda var olma hakkının nasıl baskılandığını gösteriyor. Birkaç ay önce Suriyeli insan hakları savunucusu Taha Elgazi’nin “gönüllü” adı altında zorla sınır dışı edilmesine benzer bir durumla karşı karşıyayız.
Kilis’in Ketenciler Mahallesi’nde kaybolan 2 yaşındaki Suriyeli Arıc Aljaroukh, evlerinin yakınındaki metruk bir binada bulunan su kuyusunda ölü bulundu. Bu olay, göçmen çocukların karşı karşıya kaldığı güvencesizliğin ve korunmasızlığın trajik örneklerinden biri oldu. 2023’te Kilis’te cinsel istismara uğradıktan sonra öldürülüp kuyuya atılan 9 yaşındaki Gina Mercimek olayını hatırlatan bu gelişme herkesi tedirgin etti.
Antalya’da genç bir Suriyeli Ahmed el-Hüseyin el-Hammade, işten çıkarılmaları üzerine çıkan bir tartışmada iki kişi tarafından göğsünden onlarca bıçak darbesiyle öldürüldü ve ormana atıldı. Bu vahşet güvenlik kameralarıyla açığa çıktı. Ancak saldırı, medyada kısa bir süre gündem olup unutuldu; takibi bırakıldı.
Şanlıurfa’nın Eyyübiye mahallesinde yaşayan küçük Omar el-Faruk, iki kişi tarafından sokak ortasında dövüldü. Henüz çocuk yaşta bir göçmenin sırf kimliği nedeniyle şiddete uğraması, toplumsal barışın nasıl derinden zedelendiğini gösteriyor.
Bunlar yalnızca son bir haftanın bilançosu. Ve ne yazık ki bu listeye sürekli yeni saldırılar, ölümler ve kayıplar ekleniyor. Sorunlar çözülmedikçe şiddetin tırmandığını görüyoruz.
Kalıcı kriz: Geçicilik söylemi ve gerçeklik
Bugün dünyada milyonlarca insan savaşlar, ekonomik krizler, siyasi baskılar ve iklim felaketleri nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalıyor. Türkiye 2011’den beri çok sayıda göçmene ev sahipliği yapan ülkelerden biri.
22 Mayıs 2025 itibarıyla Suriyeli göçmenlerin sayısı 2 milyon 700 bin civarında. Diğer ülkelerden gelenlerin çoğu kayıtlı olmadığı için kesin olmamak kaydıyla toplam göçmen sayısının 4........
© İlke TV
