İLKEDEN | Barışı savunmayalım da ne yapalım?
“Ben barışı destekliyorum. Benim evladım şehit oldu. Benim evladımın bedeninden 17 kurşun çıktı. Kaç bayramı Eren’siz geçiriyorum. Başka hiçbir annenin bayramlarını evlatsız geçirmesini istemiyorum. Ben hâlâ Eren’imden kalan tuşlu telefonu kullanıyorum. Başka annelerin evlatlarını kaybetmesine rıza gösteremem.”
(Ayşe Bülbül, Eren Bülbül’ün annesi)
Bu hafta sonu iki önemli barış konferansı gerçekleşti. Biri Diyarbakır’da diğeri İstanbul’da.
Diyarbakır’dakine katılma fırsatım oldu, İstanbul’dakini ise İlke TV ekranlarından canlı takip ettim.
Merak edenler için bu konferansların haberlerinin ve Bircan Değirmenci’nin Diyarbakır’daki toplantıya dair önemli ve çarpıcı izleniminin linklerini buraya bırakıyorum.
En başta söylemezsem eksik bırakmış olurum:
İnsan hakları mücadelesinde her zaman en cesur adımları atmış ve ilkleri gerçekleştirmiş İnsan Hakları Derneği’nin bu girişiminin, barış arayışı sürecinde, yüzleşme ve onarıcı adalet tartışmalarında çok kıymetli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği’nin öncülüğünde yapılan ‘Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı iki gün süren konferansta kimler vardı?
Eşlerini, çocuklarını, babalarını çatışmalarda kaybedenler, 32 yıl mahpus yatmışlar, Diyarbakır’daki ve Ankara’daki barış mitinglerine yapılan bombalı saldırılarda yaralananlar, bacaklarını kaybedenler, Suruç’taki canlı bombalı saldırıda gençlerle birlikte eşini kaybedenler, Roboskili Encü ailesi…
Yarasını cesaretle ve vakur bir şekilde açıp gösteren her bir anlatıcı, salondaki herkes için 45 yıllık bir flasback yaptı. Vedat Aydın, Musa Anter, Mehmet Sincar, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Eren Bülbül, Rozerin Çukur’un yakınları, çatışmanın hem mağduru hem de öznesi olmuş onlarca kişi, hem kendi yarasına hem diğerinin yarasına bakmaya çalıştı.
“Babam Mardin Derik’te yüzbaşıydı. 1980’de üç gerillanın hayatını kaybettiği bir çatışmada babam yaşamını yitirdi. İlk büyük terör olaylarından biri olarak sayılıyordu. Ben hatırlamıyorum, beş yaşındaydım, kardeşim üç yaşındaydı. Annemin anlattıklarından şunu hatırlıyorum. Babamın son sözleri “iki tane çocuğum var, lütfen kurtarın beni “olmuş. 1980’den bu yana 45 yıldır bu çatışma sürüyorsa bana birilerinin babamın neden öldüğünü açıklayabilmesi lazım. Eğer bu etkili bir yöntem olsaydı 45 yılda çözülmesi gerekirdi, on binlerce cana mal olmaması gerekirdi” sözleriyle ezberleri bozan barış akademisyeni Ulaş Bayraktar’ın anlatısı içindeki en çarpıcı tespiti şuydu bana göre:
“Rakel Dink, “Bu sistemin bebekten katil yarattığını” söylemişti ve haklıydı ama bunun tersi de olabilir.
Benim kahramanım şehit babam değil ama beni öfkeyle, nefretle büyütmemeyi başarmış annemdir. Bizi babamın ölümüne sebep olan tarafa karşı öfkeyle büyütmemeyi........
© İlke TV
