Muhafazakarlığın Vefasızlığını Takdimimdir
Kenan ilinde Yusuf'u ararken Yakup'u kaybettik. Biz mi yalnızca, yoksa toplum mu? Ümmetten bir kavmi ayırırsan ümmet halsiz kalır. Eğer Türk'ü ayırırsan ümmet başsız kalır. Ümmetin mukavemet gücü olan büyük Türk milletinin tarihsel şuuru, cihanşümul mefkuresi, yüzyıllardır dünyada adaletin ayakta kalmasına tahkimat yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir.
Biz Kenan ilinde Yusuf'u arıyorduk. Yusuf'u gözyaşlarıyla anan, onun hasretinden gözlerinden kan akan Yusuf’un atıldığı kuyu kadar derin olan Yakup'u hiç aramadık. Belki aklımıza bile gelmedi. Şimdi, tarihin kader çizgisinde sendeleyen, sendelediği gibi azim ve kararlılığını Anadolu topraklarına ve İslam ümmetine aktarmada akıl tutulması yaşayan Müslüman bir milletin, sloganlaştırılmayla birlikte kısırlaştırılıp dayatılan bir İslam anlayışı ile karşı karşıyayız.
Bir yandan içim yanıyor; Yakup'umu en verimli çağında Rabbine uğurlamanın mukadderatına teslim oluyorum. Acısı bir yana, beni kahreden; vurdumduymaz, kadir bilmez, takdir etmez, her şeyi "itibarda tasarruf olmaz" diye erteleyen, öteleyen bir anlayıştan hareketle şöhret düşkünü, sosyal medya budalası olmuş dinden, dindardan, dini hatırlatan kişi ve kurumlardan uzak duran, ileri görüşlü entel tipi cahillerin tavrı oldu.
Fevkaladenin fevkinde canım sıkkın, öyle böyle değil.
Son 10 günde ömrümün 40 yılına sığdırılmış iki değerimi, abimi kaybettim. Diyor ya şair: "Tükendi nakti ömrüm..." Gerçekten tükendi nakti ömrüm. Rabbim, onların dünya sürgününü tamamlayıp ahiret yolculuğunu başlattı. Biz şehadet ettik, razı geldiğimizi belirttik. Rabbim takdir eyle.
Evet, evet, yanlış anlamadınız; iki önemli isim: Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı Mehmet Doğan… Ve Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı Yakup Ömeroğlu, nam-ı diğer “Deli Ömeroğlu”…. Biri Mehmet, biri Yakup... Kalemlerini şarjöre sürülen kurşun gibi Allah, vatan ve millet yolunda bir istikamet için kullanan; harfleri kelimelere, kelimeleri cümlelere, cümleleri paragraflara, paragrafları sayfalara, sayfaları kitaplara ve ansiklopedilere sığdıran kalem dervişleri, kalem alperenleri...
Hasbi bir hayat, hesabi olmayan bir adanmışlık içindeydi.. Onu makamların tahtına değil, gönül tahtına oturtmuştu. Bilir misiniz ki ona nöbet yeri ve koruma ve kollama alanı Türk Diliydi. Türk’ün Milli Mücadele Mefkuresi onun şekillendiği Safahat idi. Öle kadar nöbet yerini terk etmedi. 12 Eylül cuntasına kafa tutan, Necip Fazal’ın “Aziz, Nesin ?” diye iki cümle ile özetlediği yeminli İslam muarızı Aziz Nesin’in Sıkı yönetim komutanlıklarına şikayet etmesine, 28 Şubat cuntasına başını eğmeden diklenmesine bakılırsa Nurettin Topçu’dan ana sütü gibi “hareket” şuurunu yüz binlerce kez helal ettirmişti Mehmet Doğan…
Cenaze namazı, Mehmet Doğan için bir devlet törenine döndü. Cenaze namazı bu nedenle tıklım tıklımdı, medyanın ilgisi inanılmazdı. Eğer Cumhurbaşkanımız taziye mesajı yayınlamasaydı, Numan Kurtulmuş'un ekibi balıklama taziye mesajına atlayıp arkasından mesaj yayınlamasaydı, hayatında Mehmet Doğan'la el sıkışmamış, konuşmaya tenezzül bile etmemiş, ziyaretine gitmemiş, sohbetinde bulunmamış birçok bakan ve siyasetçinin taziye mesajına muhatap olmazdı. Mehmet abi yalnızca 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Edebiyat Ödülü aldı. Onu külliyenin yemek masasında, ödül töreninde veya uçağında göremedik.
Sağlığında Mehmet Doğan'a hürmet etmeyen, muhatap bile kabul etmeyen, ki AK Parti iktidarlarında Mehmet Akif Ersoy'un evinin yanında kanun dışı yapılan Hacettepe Üniversitesi'ne ait binayı bile yıktırmayanlar saf saf oldu. İktidarda muktedir bakan, kudretli parti yöneticileri iken........
© Hürses
visit website