menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devletin Şifrelerinin Gölgeleri Tarikatlar ve İslami Cemaatler ve Seferberlik Görev Emri

26 1
29.07.2025

Erdoğan ve Ümmet Açılımı: Yeni Bir Dönem mi?

Şimdi durup dururken bu konuları neden gündeme geldiği akıllarda bir soru işareti oluşturabilir. Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, özellikle "Terörsüz Türkiye" projesinin takdimi sırasında yaptığı "ümmet açılımı", Ümmetin Lideri olarak Erdoğan'ın birçok tasavvuf, tarikat çevrelerine ve dini cemaatlerine yönelik bir görev emri hatırlatmasıdır. Görev emri elbette ki Başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yalnızca şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verilmez. Erdoğan’ın üstlendiği “Ümmetin Liderliği”nin kuşatıcılığı ile yapılan görev emri bu inancın içinde yer alan tasavvufi hareketlere Tarikat çevrelerine ve İslami cemaatlere yöneliktir.

Devlet aklının esas alındığı Terörsüz Türkiye Projesi siyonizmin Arz-ı Mev’ud projesi karşısında Türkiye'nin savunma hattını oluşturması hedefi ile iç cephe olduğu kadar dış cephe tahkimatıdır. Türk Kürt ve Arap kardeşliğini Ümmet potası altında eriterek kamuoyu önünde verilen görev emri tasavvufi hareketlerin tarikatların ve İslami cemaatlerin en önemli imtihanıdır. Bu projeye destek sözde değil özde olmalı ve ümmetin liderinin arkasında saf saf hizaya geçilmelidir. Aksi takdirde bu sürece bigane kalan, konuyu savuşturan, her türlü imkanın nimetini yiyip de külfetini çekmeye işi elin ucuyla tutanlara karşı Erdoğan'ın gazabından, devletin hesabından korkulması gereklidir.

Türkiye'de Siyasi İslam ve Tasavvuf Geleneğinin Dönüşümü

Türkiye'nin siyasi İslami hareketi, Cumhuriyet döneminin tek parti iktidarı altındaki zorlu koşullarda tasavvuf ve ilim dünyasının derin ve kuşatıcı bir birikiminden doğmuştur. Bu hareketin şekillenmesinde, Anadolu ve kalkınmacı toplumcul Milliyetçiliğin öncüleri Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Prof. Dr. Oğuz Remzi Arık ile tasavvuf önderlerinin ve geleneksel İslami yapıların rolü belirleyicidir.

Erbakan ve Siyasete Giriş Süreci

Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın siyasi arenaya girişi, basit bir tercih olmaktan öte, milli olduğu kadar manevi sorumluluklarının bir gereği olarak değerlendirilebilir. Türkiye'nin millileşerek sanayileşme ve kalkınmasında ilk ödevlerini ifa eden Erbakan'ın, 1969 yılına kadar aktif siyasette yer almaması, özellikle Mehmet Zahid Kotku başta olmak üzere tasavvuf büyüklerinin iznine bağlıydı. Adalet Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi gibi oluşumlar kurulurken bile Erbakan'a olan ihtiyaç, 1969 yılından çok daha fazlaydı. Ancak o dönemde, Nurcu hareketinin 1965 sonrası başlayan iç bölünmeleri ve bu bölünmelerin farklı siyasal zeminlerde temsil edilmesi, İslami siyasi hareket konusunda yeni bir siyasi parti ihtiyacını ortaya çıkarmıştı. Çıkacak hareketin "yerli ve milli" olması, dış veya iç hiçbir gücün emrinde hareket etmemesi, Türkiye'nin geleceği açısından olmazsa olmaz bir şart olarak görülüyordu.

Milli Nizam Partisi ve Tasavvuf Çevrelerinin Desteği

Bu itibarla, merhum Alparslan Türkeş'in CMKP'de siyaset yapmasını dört gözle beklediği Necmettin Erbakan'ın siyasete girmemesi üzüntüyle karşılanmıştı. Önce "Anadolu Partisi" ismi altında başlayan partileşme süreci, daha sonra Adalet Partisi içindeki milliyetçi mukaddesatçı kesimlerin daveti üzerine oraya yönelmişti. Erbakan'ın adaylığının veto edilmesi, bu kesimler için yeni dönemin işaret fişeği olacaktı. Çünkü hesap ettikleri bir süreç olacaktı. Hızla yöneldikleri siyasi İslami hareket, Nurcuların partileşme sürecini bir anlamda bloke etmişti. Erbakan'ın Milli Nizam Partisi'ne girişi, sadece bir tasavvuf çevresinin (İskenderpaşa) izni ve onayıyla gerçekleşmedi. O dönemde var olan ve önde gelen bütün tasavvuf çevreleri, Erbakan'ın Milli Nizam Partisi'nin genel başkanı olması noktasında desteklerini beyan etmişlerdir. Türkiye'nin milliyetçi ve mukaddesatçı kesimleri ile birlikte aralarında Necip Fazıl Kısakürek ve Eşref Edip gibi isimlerin bulunduğu kalem erbabının, bu süreçteki destekleri çok önemlidir. Zira 135 kişilik istişare heyeti, herkesin rızası alınarak 35 kişiye indirilmiş ve yapılan oylamada Milli Nizam Partisi'nin genel başkanlığına 34 oyla Necmettin Erbakan seçilmiştir. (Necmettin Erbakan'ın kendisine oy vermediğini daha sonra özel sohbetlerde gündeme getirdiği bilinmektedir.)

Özal Dönemi ve Cemaatlerin Etkisi

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal da Erbakan gibi aynı dergahta yetişmiş, aynı dergahın öngörülerini bürokrat olarak aldığı vazifelerde yerine getirmeye gayret etmiştir. Korkut Özal'ın bitmek bilmeyen Türkiye'deki İslami hareketin liderliğine gelme isteği, Mehmet Zahid Kotku vefatı ve Esat Coşan Hoca Efendilerin Avustralya'da bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra daha da yoğunlaşmıştır. Nitekim Cemalettin Kaplan'ın Almanya'da Milli Görüş başta olmak üzere Erbakan'a karşı isyan etmesi, daha sonra merhum Esat Coşan'ın bavullarla gelen paralardan bahsederek Erbakan'a isyan bayrağını açması, Korkut Özal'ın hep bu stratejiyle örgütlediği eylemlerden bazılarıdır.

Günümüzdeki Tehlikeler ve Devlet Güvenliği

Bugünün talihsizliği şudur ki, dün bir müntesip olarak bir cemaatin içinde ahiret imtihanını kazanmaya gayret eden kişilerin bugün devlet bürokrasisinde bambaşka bir gayeyle mücadele etmelerine yönelik gözlemler ve tespitler yabana atılacak bir sorun değildir.

Bugün birçok bakanlığın, kurumların kuruluşların değişik tasavvuf çevrelerinin yoğunlaştırılmış bürokratları tarafından yönetilmesi, Türkiye'nin bir kültürel zenginliği olarak kabul edilmesiyle birlikte, devletin milli güvenliğini tehlikeye sokacak bir noktaya da gelmektedir.

Bu mücadele, 15 Temmuz sonrası daha yoğun olarak artmıştır. Çünkü önlerinde bir model var, rol modelin oluşturduğu bir vakum hareketi var. Bu vakum hareketinin Türkiye'nin ekonomik düzeninden tutun da siyasi düzenine kadar........

© Hürses