Makarnacı ve Samancı
Köyler artık eski köy değil, şehirler de eski şehir değil. Aslını soracak olursan, hiçbir şey eskisi gibi değil.
Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz her şey hibrit; konuştuğumuz, tartıştığımız, gördüğümüz ve duyduğumuz
her şey ise neredeyse yapay. Ama en önemlisi — ve belki de en kötüsü — insanlar da eski insanlar değil.
Yüzler değişti, kelimeler değişti, niyetler değişti. Fakat bazı değerler, zamana ve tüm bozulmalara karşı
hâlâ direniyor.
Direnmek, bazen bir kavanozun kapağını sıkıca kapatmak kadar sessiz; bazen bir çay buharında
çözülmek kadar ince. Direnmek, gürültüyle değil; sabırla, sessizlikle, göz göze gelmeden olur.
Sonbahar, köylerde tatlı bir telaşın ve derip toplamanın mevsimidir. Köyde mevsimler yalnızca hava
durumuna göre değil; insanların niyetine göre de değişir. Kadın erkek, yaşlı genç herkesin bir işi, bir de
yükü vardır. Kadınlar, kendi bahçesinden ya da komşusunun tarlasından temin ettiği — organik olmasa
da — doğal ürünleri kavanozlara koyarken, aslında kışın sessizliğini mühürler. Erkekler ise hayvan
haşatının rızkı için topladığı samanın altına baharın umudunu serer.
Herkesin işi bir mevsimi taşır; herkesin yükü bir mevsimi bekler. Ve köyde yük, sadece sırtla değil; kalple
taşınır.
Köy kahvesini hiç sormayın, orası vicdanın kürsüsüdür. Günde en az bir defa uğramak âdettendir. Çünkü
oradaki çay yalnızca içilmez; sohbete dem olur, kelimeler buharla çözülür. Kahve, sadece çay içilen yer
değil; kelimelerin tartıldığı, sessizliklerin konuştuğu, hayatın sade ritminin duyulduğu bir yerdir.
Orada konuşan sadece ağız değildir; bazen bir bakış, bazen bir suskunluk, bazen bir çay kaşığının
tabağa dokunuşudur.
Köy kahveleri toplumun minyatürüdür. Kimisi bir soluk almak için uğrar, kimisi o gün ne olmuş........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein