Sürekli Çarptığımız ve Yok Saydığımız Son Durak: Ölüm
Elias Canetti Ölüm Can Düşmanım kitabına, “Her şey ölüleri saymakla başlamıştı.” sözüyle başlar. Canetti 7 yaşında babasını kaybetti ve ölümünden çok etkilendi. Yazarlığı boyunca bir gün sırası geldiğinde kendisinin de öleceği hissiyle yaşadı ve ölüme karşı yazılar yazdı. Canetti ölümden korkardı, ondan nefret ederdi. Yaşamı boyunca ölümle savaşmıştı. Ama o da tüm faniler gibi istemese de aynı sonu kabullenmek zorunda kaldı. Canetti ölümlü bir canlı olduğunu anladığında, en çok sevdiği yazar Tolstoy gibi, derin bunalımlar yaşamadı ama bir an olsun yaşadığı hayatın ölümlü olduğunu hiç unutmadı. “Elimden gelseydi ölümü geçersiz kılardım! Biliyorum bu mümkün değil, bu nedenle hiç olmazsa ölümün insan yaşamındaki olumsuz yanları üzerine kafa yormalı, onlarla nasıl savaşıp onlardan nasıl kurtulabileceğimizi düşünmeliyiz.” diyordu. Canetti ölüm düşüncesinden tiksiniyordu. Ölüm üzerine övücü sözler duyduğunda tepkisi hazırdı. “Ölümü övücü şeyler söyleyen onu haketmiş demektir.” diyordu.
Canetti’nin bu uyarısı bu sitemi, bir dava uğruna ölümü savunanların empati yapmasına vesile olmalıdır. Başkalarının hayatına son vererek, daha iyi bir dünya kurma hayali yıkılası bir hayaldir. Bu anlamıyla Canetti’nin uyarısına kulak vermek zorundayız. Canetti insan olabilmenin çıtasını da ölüm bilinci üzerinden yüksek bir yere çıkarır ve şöyle der, “Ancak asla öldürmemiş ve ölümü arzu etmemiş kimse, insan olabilir.” der. Canetti, seksen yaşındayken şöyle yazar: “Ama........© Hür Fikirler
